cnc, istanbul, torna, işleme merkezi


Hiram Abbas Kimdir?

Yazar admin

Her türlü güncel ve genel bilgi rafist.com

Ağzında piposuyla evden çıktı.

Meslekte geçen yılların getirdiği bir alışkanlığı daha vardı: evden çıkarken, siyah küçük gözleriyle dikkatlice etrafına bakar, ortalığı kolaçan ederdi.
Yine öyle yaptı. Sokakta kuşkulu bir durum görünmüyordu…

Kadıköy Çiftehavuzlar semtindeki Cemil Topuzlu Caddesi, 32 numaralı Yuvam Apartmanı’ndan çıktığında saatler 9.40’ı gösteriyordu.
34 HEZ 59 plakalı Şahin marka otomobilini her zanan apartmanın arka bahçesine park ederdi. Anahtarla kapıyı açıp direksiyonun başına oturdu. Piposunu dişlerinin arasına alıp kontağı çevirdi…

Aslında doğrudan Bağdat Caddesi’ne çıkabilirdi. Ama güvenlik gerekçesiyle gelip gittiği yolları sürekli olarak değiştiriyordu… O sabah Cemil Topuzlu Caddesi’ni Bağdat Caddesi’ne bağlayan Mahur Sokak’tan geçmeye karar verdi.

(…)

Mahur Sokak’a saptı…

Bağdat Caddesi’ne çıkan tüm ara sokaklara, “otomobiller hız yapmasın” diye kasisler konulmuştu.
Bağdat Caddesi’ne 25-30 metre kala böyle bir tümseğe geldi. Vites küçültüp otomobilini yavaşlattı.

Ve ne olduysa o an oldu.

Otomobilin arka sol camına yaklaşan genç ve uzun boylu bir kişi, elindeki 7.65 çapındaki susturucu takılmış tabancasıyla dört el ateş etti.
Boynuna isabet eden ilk kurşunda ölümcül darbeyi almıştı.

(…)

Başı sağ omzuna düştü. Tanınmamak için taktığı güneş gözlüğü hala gözündeydi. Piposu ise sol bacağının yanına koltuğun üzerine yuvarlanmıştı…
Yanından hiç ayırmadığı tabancasının emniyeti açıktı. Şarjöründe 9 mermi bulunan silahına dokunma fırsatı bile bulamamıştı.”

İşte MİT’in efsane mensubu Rahmetli HİRAM ABAS böyle şehit oldu.

26 Eylül 1990 tarihinde DEV-SOL – Yabancı Servis konsorsiyumu tarafından ortadan kaldırıldı.

Ancak ÖZEL BÜRO, kanını yerde bırakmadı.

Allah’tan gani gani rahmet diliyoruz. Nur içinde yat HİRAM ABİ ! Sen bizim ustamızdın !

BİYOGRAFİSİ

Mustafa Hiram Abas 1932 yılında İstanbul’da dünyaya geldi.

İran işgalindeki Güney Azerbaycan’dan göçen bir aileye mensuptu.

Babası Mason’du.Bu yüzden oğlunun adını yahudi efsanelerinin ünlü ismi Hiram

Abas, ayrıcalıklı bir ailenin çocuğu olarak Saint-Joseph Lisesi’nden mezun oldu.Bu okul, misyonerlerin çok sıkı disiplininde eğitim verdiği için yabancı okullarda okuyanların dilinde ‘Papaz Mektebi’ olarak adlandırılır.Hiram Abas yüksek eğitimini Ankara SBF’de tamamladı.

Askerliğini yedeksubay olarak yaptıktan sonra MİT’e girdi.Bir süre İstanbul ve Ankara’da çalıştıktan sonra CIA’nın çeşitli okullarında dört yıl eğitim gördü. 12 Mart 1971 döneminde İstanbul’da görev yaptı.12 Eylül 1980 darbesinden sonra kendi isteğiyle emekli oldu.

Dönemin TİSK Genel Başkanı Halit Narin’in yanında çalıştı.1986 Ağustos’unda Hayri Ündül’ün MİT Müsteşarlığı’na getirildiği dönemde, MİT Müsteşar Yardımcısı olarak yeniden MİT’e döndü.1986 yılından itibaren dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın MİT’in sivilleşmesi operasyonunun sembol ismi oldu.

Suriye’nin PKK’yı barındırması üzerine Müslüman Kardeşler Teşkilatı yöneticilerini Türkiye’ye getirtti.Abas’ın en önemli çalışması Dev-Sol örgütü üzerineydi.Daha sonra teşkilat içindeki güç savaşını kaybederek emekli oldu.Devrimci Sol örgütü tarafından öldürüldü.

ÖZEL BÜRO Usta’nın adını koymuştur.
MIT TE KOSTEBEK OLAYI!

Sabahattin Savaşman, MIT Istihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcısıydı. 1977 yılında MiT’in üçüncü adamı iken CIA ve Ingiliz gizli servisine bilgi satarken yakalandı. Operasyonda görev alan Hiram Abas ve Mehmet Eymür’ü suçladı ve yaptığının MIT tarafından rutin olarak yapılan dost servislere bilgi aktarımı olduğunu söyledi. 17 yıl hapse mahkum olan Savaşman 1984 yılında hapisten çıktı ve 1994’te öldü.

10 Aralık 1977’de, telsizlerden şifreli mesajlar geçer, Millî Istihbarat Teşkilatı Istihbarat Daire Başkanı Necip Yusufoğlu ile Kontrespiyonaj Daire Başkanı Hiram

MIT ise kendi elemanı, hem de üst düzey bir görevlisi olan Savaşman’ı- adım adım izlemektedir. MIT Savaşman’ın köstebek olduğundan şüpheleniyordun Bu nedenle operasyon planlanmış ve harekete geçilmiştir. Savaşman ile CIA ajanı William Philips’in görüşmeleri ses kaydına alınacak, video ve fotoğrafları çekilecektir. Görüşme sonrası da Savaşman, kapıdan çıkar çıkmaz, önceden hazırlanmış kapalı bir minibüse bindirilip MIT merkezine getirilecektir.

Operasyon sabah saatlerinde başlar. MIT Müsteşar Yardımcısı Sabahattin Savaşman CIA’in Türkiye Istasyon Şefi William Philips ile görüşmek için evinden çıkar. MIT görevlileri Savaşman’ı izlemeye başlarlar.

Müsteşar Yardımcısı Savaşman’ın şüphelenmemesi için MIT görevlileri neredeyse her sokak ve cadde başında ekip değiştirirler. Sonunda Savaşman buluşacağı yere gelir. Arabasını park ettikten sonra eve doğru yürümeye başlar. Takip edildiğinden haberi yoktur. Eve girerken rahattır. Hiçbir şeyden şüphelenmemiştir. Savaşman’ın girdiği evin biraz ötesinde beyaz bir minibüs, sesleri kaydeden cihazın düğmesine basar: “Hedef elindeki çantayla bilinen sokağa girdi Paşam, çok tedirgin sık sık arkasına bakıyor.” Telsizlerden geçen bu mesaj merkezde bulunan Daire Başkanı Yusufoğlu’nu tedirgin etse de diğer Daire Başkanı Hiram Abas’ı rahatlatır. Çünkü artık hedefin gittiği adres belli olmuştur.

Minibüs, konuşmaları tam kaydedemez. MlT görevlileri telaşlanmaya başlarlar. Savaşman’ın bulunduğu eve baskın yapmaya karar verirler. Bu karar hiç de kolay alınmamıştır. Öyle ya, baskın yapılan kişi MIT Müsteşar Yardımcısıdır. Diğeri ise MiT’in müttefiki CIA Istasyon Şefi. Operasyon ekibi apartmana girer. Kulaklarını evin kapısına dayayıp içeriyi dinlemeye koyulurlar. Içeride ne olduğu net olarak duyulmaz, sadece ayak sesleri gelir.

Ve kapı çalınır.

Her şey bir anda olur. Kapı açılır. Operasyon ekibi, evin hanımı Lyle Onsager ile karşı karşıya gelir. MIT görevlisi Albay Süleyman Yenilmez, ayağını kapıya koyarak kapının kapanmasını engeller. Ve kapıyı iterek ses ve film ekibiyle birlikte eve girerler.

Telsizden son mesaj geçer. Artık mesajlar şifresizdir. “Hedef entegre tamam, görev bitti tamam”… MIT istihbarat Daire Başkan Yardımcısı, servisin üç numaralı ismi Sabahattin Savaşman Amerikalılara devlet sırlarını verdiği iddiasıyla apar topar MiT’in Yenimahalle’deki merkezine getirilir. Operasyonu düzenleyen ekibin içinde bugünün ünlü ismi Mehmet Eymür de vardır. Savaşman köstebek iddiasıyla hakim karşısına geçer. MiT’ten atılır ve hapis cezası alır. CIA istasyon Şefi William Philips ise derhal Türkiye’den gitmek zorunda kalır. Bu operasyonun ardından Hiram Abas ve Mehmet Eymür taltif edilmişlerdir. Savaşman’ın köstebek olup olmadığı bugün hâlâ netliğe kavuşmamıştır. Bizzat Savaşman bu konuda çarpıcı ve isabetli açıklamalar da yapmıştır. Ancak bu, köstebeklik damgasından kurtulmasına yetmemiştir. Zamanın MIT Müsteşarı Hazma Gürgüç, ABD ve Ingiliz servislerinin başkanlarına olayı kınayan sert bir mektup yazdırmıştır. Her iki yabancı servis de MiT’ten özür dilemiştir. Olaya bu açıdan bakıldığında yapılan bu özürler Savaşman’ın bu yolda bir faaliyeti olduğuna işaret eder gibi görünmektedir.

Yabancı Servislere Göre Türk Istihbarat Servislerinin Durumu

Istihbarat operasyonları ve çalışmaları, fevkalade pahalı ve ekonomik güç gerektiren faaliyetlerdir. Istihbarat sahasına ne kadar maddî yatırım ve harcama kanalize edilirse ve elemanlarda kalite ve vasıflara kıymet verilirse o derecede başarılı olunması mümkündür. Kabul etmek gerekir ki

teknoloji ve elektroniğin had safhada gelişme kaydederek, siber çağa ulaşması karşısında ülkemiz istihbarat birimlerinin bu çağı layıkıyla yakaladığını ve izlediğini söyleyemeyiz. Çünkü az önce ifade ettiğimiz gibi teknoloji takibi özellikle bir ekonomik yatırım ve güç sorunudur. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı ve buhranlardan elbette ki istihbarat servisleri de nasibini almaktadırlar.

Bu noktada, Türk istihbarat topluluğunun, başarılı addedilen diğer gizli servisleri yakaladığını veya onlarla at başı gittiğini söylemek doğru bir ifade olmayacaktır. ABD’nin 1977’den beri kullandığı uçan bilgisayar AWACS istihbarat uçaklarını, maalesef ülkemiz daha yeni alma ve kullanıma sunma

durumundadır. Sırf burada bile 26-27 yıllık bir fark görülmektedir. Buradan hareketle, kendi imalimiz olan casus uçak ve casus uydu teknolojilerimizin olmadığı ortadadır. Küçük bir ülke olan Israil bile maalesef istihbaratta bizden fevkalade ileri bir seviyededir. Gerçi ABD’nin bu ülkeye olan zaaf derecesindeki ilgisini göz ardı etmemek gerekmektedir.

Ayrıca MiT’in ekonomik istihbarat sahasında, diğer gizli servislerden geride kaldığını, bu sahada kayda değer bir çalışmasının bulunmadığını müşahade etmekteyiz. Halbuki bu sahadaki istihbarat faaliyeti yeni gelişen bir olgu değildir.

Aktif olarak 19. yüzyıldan beri sahnededir. Bu konu ile ilgili olarak ekonomik istihbarat kısmında yeterli açıklamayı yapmıştık. Teknik dinleme ve izleme açısından da istihbarat servislerimiz dışarıya bağımlıdır. Faruk Bildirici’nin Gizli Kulaklar Ülkesi isimli eserinde konu hakkında çarpıcı bilgiler

verilmektedir:

“80 döneminde tüm istihbarat birimleri içerisinde en gelişmiş teknolojiye sahip olan MIT, ’90’lardan sonra dinleme gücünü yitirmedi. MiT’e elektronik cihaz alımı için ayrılan bütçe, her yıl giderek büyüdü. ’96 yılında 4.7 trilyon lira olan MIT bütçesinin 3 trilyon 620 milyar lirası yeni elektronik sistemlerin alımına ayrıldı. CIA ve MOSSAD’ın kullandığı cihazların MiT’e kazandırılması için harcanan bu miktarın önemli bir bölümü de dinleme aletlerine ödendi. CIA de MiT’e telefon dinlemek için 500 bin dolar değerinde cihaz verip eğitti.”

Söz konusu kitaptan anlaşıldığı üzere Emniyet, MIT ve Ordu arasında bu konuda süren rekabetten galip çıkan askerler olmuştur. Ordu yaklaşık 8 milyar dolarlık bir iletişim sistemi kurarak tüm haberleşme hatlarını, sivil haberleşmeyi sağlayan Türk Telekom sisteminden tamamen ayırmıştır. Bu sistemle telefonlarının dinlenemeyeceği iddia edilmektedir. Sistemin 6 milyar dolarını karşılayan NATO bu engellemenin dışında görülmektedir. Silahlı Kuvvetler sisteminin sadece NATO hatlarıyla bağlantılı olduğu belirtilmektedir.

MiT’te Asker Kuşatması ve Sızlanmalar

1970’li yıllarda MIT, siyasî kliklerde muhtelif tartışmalara konu olmaya başlamıştır. 1969 yılından sonra MiT’in aslî görevinden uzaklaştığı, adeta bir polis örgütüne dönüştüğü, sonuç olarak da Türkiye’de bir istihbarat boşluğu yaşandığı beyan edilmektedir.

Bu zamanlardaki sıkıntıları kavrayabilmek yönüyle, Ekim 1972’de Hiram Abas’ın başını çektiği ve aralarında Mehmet Eymür’ün de bulunduğu Istanbul ekibinden 30 kişinin MiT’e ilişkin yazdıkları tahlil yazısına bakmak gerekmektedir. Bu yazı MIT Müsteşarlığı tarafından ‘muhtıra’ olarak addedilmiş ve Abas ekibinin dikkati çekilmiştir. Yazıda MiT’e ilişkin olarak ele alınan temel bozukluklar şunlardır:

· Teşkilatta özellikle alt kademedeki memurlara ihtiyaç varken, istihbarata ilişkin tecrübesi ve uzmanlığı bulunmayan asker kişilerin atanması kurum içindeki huzursuzluğu arttırmaktadır (Hiram Abas bu tür önerileri yüzünden TSK tarafından ‘asker düşmanı’ olarak algılanmıştır). Bu çerçevede çekirdekten eleman yetiştirmeye önem verilmelidir. Ordudan servise ithal edilecek subayların da en çok yüzbaşı rütbesinde olması ve servise alındıktan sonra bir daha orduya dönmemeleri gerekir.

· Aktif politika içinde bulunan kişilerin yakınları ile bir ailenin bütün fertlerinin ve çok sayıda kadın memurun teşkilâtta çalışması sakıncalıdır.

· Iç ve dış tayinlerde, uzmanlığa ve memurun başarısına göre seçim yapılmalıdır.

· Askerî ve siyasî istihbaratın yanında, bütün dünya servislerinin yaptığı gibi iktisadi, teknik, toplumsal, biyografik ve coğrafi istihbarata da önem verilmelidir. (Bu konuya daha 1970’lerin başında değinilmesi oldukça önemlidir. Günümüzde bile Türkiye’deki istihbarat servislerinin ekonomik istihbarat konusunda söz sahibi oldukları söylenemez.)

· Istihbaratın %80’inden fazlasını oluşturan açık istihbarata (açık bilgi toplayıp arşivlemek) gereken önem verilmelidir.

· Eleman politikası düzeltilmeli ve nitelikli eleman almaya ve bunları kurum içinde tutmaya özen gösterilmelidir.

· Kurum içinde yabancı servisler lehine çalışan kişiler tespit edilip gereken işlemler yapılmalıdır.

· Kurumda acilen gerekli olan yeniden yapılanma için, en üst kademeden en alta kadar sürekli bir iletişim halinde olunmalı ve sorunlar anında saptanmalıdır.

Bu yazıda beyan edilen tenkitlerin çoğu günümüze kadar popülaritesini muhafaza etmiştir. Bu yüzden MiT’in askerlerin ve siyasetçilerin etkisi altında uzmanlaşması zorlaşmıştır.

1973’ten itibaren, Genelkurmay inisiyatifinde alınan kararla MiT’te değişikliklere gidilmiş, müsteşarlık makamı birkaç kez el değiştirmiştir. MlT, tenkitlerden korunmak için çok daha titiz davranmaya başlayınca da hiçbir şey yapamaz duruma gelmiştir. Eymür’e göre, MIT, 12 Eylül 1980 darbesi

öncesinde fevkalade pasif bir kurum haline dönüşmüştür. Bunun üzerine Hiram Abas 12 Eylül’den kısa bir süre önce istifa ettiyse de, istifası hemen kabul edilmeyip Kasım 1980’e kadar görevde kalması sağlanır. Abas’ın istifa sebebi, teşkilâtın teröre karşı daha etkili bir görev almasının engellenmesidir.

Hakikaten hemen hemen bütün sağ ve sol örgütler içinde elemanları bulunan MIT, darbe sonrası büyük operasyonlar düzenleyerek bu oluşumları çökertecektir. Illegal örgütlenmelerin içinde bu derece güçlü olan MIT, nedense bu performansını darbe öncesi kullanamamıştır. 12 Eylül 1980 öncesinde, yabancı istihbarat örgütlerinin ve özellikle de CIA’in etki ve nüfuzu oldukça artmıştır. Bu servislerin kaçak yollardan silah sokarak iç çatışmayı hızlandırdığı ve olası bir darbeyi sonuna kadar desteklediği konusunda kamuoyunda yaygın bir kanı hakim olmuştur.

MiT’te Sivilleşmeye Doğru

1980-1990 döneminde, MiT’te sınırlı bir sivilleşme çabası söz konusu olmuştur. Özellikle bu konu ile ilgili olarak, 1980’li yıllarda MiT’in CIA gibi, gazetelere ilan vererek eleman araması çarpıcıdır.

Bununla birlikte, 1983’te çıkarılan 2937 sayılı yeni MIT Kanunu, asker nüfuzunu daha da arttırmıştır. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, mevcut durum ve düzenlemelerden memnun olmadığı için, 12 Ocak 1986’da işin uzmanı olarak Hiram

Fonksiyonel ve organize bir istihbarat teşkilâtına duyulan ihtiyaç, 1990’lı yıllarda sivilleşme çabalarını hızlandırmıştır. Bunun neticesi olarak MIT, basına kısmen açılma politikası gütmüş ve kamuoyunu aydınlatma çabalarını hızlandırmıştır. Zamanın MIT Müsteşarı Korgeneral Teoman Koman, ilk defa 1990’da bir basın toplantısıyla servisin kapılarını açmıştır.

Devam eden sivilleşme ve istihbarat kalitesi polemikleri üzerine, MIT Müsteşarlığı’ndaki askerî yetkililer 23 Ekim 1992’de Müsteşar Teoman Koman ile birlikte görevden çekilmişlerdir. Bunun üzerine MiT’in başına 20. Müsteşar olarak Büyükelçi Sönmez Köksal getirilmiştir. Bu önemli bir atamadır. Çünkü MIT tarihinde servis dışından da olsa ilk kez bir sivil müsteşar atanmıştır.

Bu noktaya ulaşmak bile fevkalade zor olmuştur. Çünkü daha önce zikredildiği gibi, mevzuat, MIT’I askerlerin etkin olduğu bir kurum olan Millî Güvenlik Kurulu’na bağlı kılmaktadır. Bu yüzden askerler kurum üzerinde kâfi derecede etkilidir.

MIT içindeki asker-sivil polemiğini kavramak açısından, demokrasinin beşiği addedilen ülkelere bakmak yeterlidir. Batılı ülkelerde de benzer sorunlar yaşanmıştır. Ancak orada bu tür sıkıntılar daha çok idarî mülahazalardan kaynaklanmaktadır. Ülkemizde olduğu gibi, rejimin esas sorunları arasında değildir. Değişen dünya şart ve dengeleri dikkate alınarak istihbarat anlayışı revizyona tabi tutulurken, servis başkanları sivillerden seçilmekte ve

atanmaktadır. Mesela ABD istihbaratında askerî ağırlığın mevcudiyetine rağmen, istihbarat topluluğunun en başındaki kişi sivillerden seçilmektedir.

Bu çerçevede MIT, 16 Şubat 1998 tarihinde nihayet arzuladığı gibi servis içinden yetişmiş sivil müsteşarına kavuşmuş görünmektedir. Şenkal Atasagun’nun MIT Müsteşarlığına atanması, kurumun sivilleşmesi ve uzmanlaşması açısından fevkalade önemli bir gelişme ve değişmedir. Bundan sonra da sivil ve teşkilâtın içinden ya da bu konuda ehliyet sahibi kişilerin müsteşar olarak görevlendirilmesi ve bu konuda sivilleşmenin güçlenmesi temennimizdir.

Asker Artık MiT’ten Çekildi mi?

ASKERÎ disiplin sistemlerinin 2000’li yılların profesyonel istihbarat çalışmalarında muvaffakiyet sağlamadığı açıktır. Ülkemizde de MIT, askerî yapılanma sebebiyle muhtelif zafiyetler yaşayarak zaman zaman tecrübeli ve yetişmiş mensuplarını elde tutamamıştır.

Bu durumda bir istihbarat eğitmeni; askerî akademide eğitim verdiği bir subayı, kısa bir süre içinde kendisinin üstünde bir amir statüsünde görebilmektedir. Bu çeşit sıkıntılar MiT’te çoğu zaman olagelmiştir.

Görünen odur ki; gelişen sivilleşme rüzgârları ve çalışmalarıyla askerler MiT’ten tamamen olmasa da, büyük ölçüde çekilmişti. Halihazırda askerî yapının kendine ait bir istihbarat servisi bulunmaktadır ve askerî istihbaratın, Türk istihbarat topluluğundaki ağırlığı fevkalade üst seviyelerde

seyretmektedir.

Genelkurmay Istihbarat Başkanlığı ve uhdesindeki Kuvvet Komutanlıkları istihbarat servislerinin teknik imkân ve donanımları, muhtemelen MiT’ten ileri seviyededir ve MIT’I gölgede bırakmaktadır. Ayrıca bu askerî istihbarat birimleri iç güvenlikte ve dış istihbaratta faaliyet göstermektedir.

Bugün askerî istihbarat birimleri de teknik dinleme faaliyetini fevkalade surette icra edebilmektedirler. 1980’li yıllardan yakın zamanlara kadar teknik dinleme açısından MIT, diğer istihbarat birimlerine göre daha modernize durumdaydı. Ancak günümüz için aynısını söyleyemeyiz çünkü askerî istihbarat birimleri, bu alanda MiT’ten kesinlikle geri kalmamaktadırlar. Yani şunu söylemek doğru olacaktır; askerî istihbarat, tüm personel ve teknik

donanımıyla ülkemizde şu anda en aktif istihbarat servisi durumundadır.

Ancak 30. 8. 2003 tarihinde medyaya yansıyan haberlere göre AB uyum süreci kapsamındaki 7. Uyum Paketi, MGK bünyesinde istihbarat toplamakla görevli ‘Bilgi Toplama ve Değerlendirme Grup Başkanlığı’nın yetkilerini büyük ölçüde törpülüyor.

“7. Uyum Paketi ile MGK’nın tırpanlanan en önemli yetkilerinden biri de istihbarat tekeli oluşturan bu birimin faaliyetleri oldu. Yasayla MGK’nın bütün kamu kurum ve kuruluşlarından bilgi belge isteme yetkisi kurumların da bunun gereğini yapması zorunluluğu kaldırıldı. Böylece bu birimin bugüne kadar ürettiği kullandığı belki de binlerce bilgi ve belge de tartışmalı hale geldi.”

Bu gelişme de kanaatimizce ümit verici bir yön taşımaktadır. Böylece istihbarat çalışmaları ve analizlerinde daha sivil değerlendirmeler yapılabilecektir.

MIT’in iz Bırakanları

Bu kısımda MiT’te görev yapmış, faaliyetleri medyaya yansıyan ve belleklere yerleşen isimlerden kısaca bahsedeceğiz.

Orduyu MIT Müsteşarı Olarak Izleyen Adam: Fuat Doğu 1914 yılında Istanbul’da doğan Mehmet Fuat Doğu, Harp Okulu mezunudur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin muhtelif kademelerinde görev yaptıktan sonra, 14 Eylül 1954 tarihinde Kurmay Yarbay olarak MAH Başkanlığı emrine tayin edilmiştir. Burada çeşitli görevlerde bulunmasının ardından birinci defa 27 Ağustos 1962 tarihinde Kurmay Albay rütbesi ile MAH Başkanı olarak atanmış, bu görevde 25 Ağustos 1964 tarihine kadar kalmış ve aynı tarihte Sivas 59. Tümen Komutanlığı’na verilmiştir.

Mehmet Fuat Doğu, 1 Mart 1966 tarihinde ikinci defa MIT Müsteşarlığı görevine tayin edilmiş ve bu görevi de 23 Temmuz 1971’e kadar sürdürmüştür. Bilahare atandığı Genelkurmay Teftiş Heyeti Üyeliği’ne devam etmiş, aynı yıl Korgeneral rütbesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli

olmuş ve 1978 yılına kadar 7 yıl süreyle Lizbon Büyükelçiliği görevinde bulunmuştur.

12 Mart Muhtırası döneminin meşhur MlT Müsteşarı Fuat Doğu, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a çok bağlıydı, Sunay’ın talimatıyla askerî cunta oluşumlarını takip etmekle görevlendirilmişti. O dönemle ilgili olarak Başbakan Süleyman Demirel, Fuat Doğu’nun muhtıra hakkında kendisini bilgilendirmediğinden bir hayli yakınmıştır. Fuat Doğu, 12 Mart’tan evvel Balon Harekâtı denilen hadisenin önemli isimlerinden birisiydi. Ordudaki ihtilâl oluşumu hususunda Cevdet Sunay’ın talimatıyla izleme faaliyeti yürütülmesi için yaptırdığı Balon Operasyonu neticesinde şu gelişmeler yaşanmıştı:

“Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’nin içindeki MiT’e ait Marmara Köşkü, o gün çok önemli konuklan ağırlıyordu. Köşkün genellikle ıssız olan bahçesi o gün epey hareketliydi. Birbiri ardına siyah makam otomobilleri binanın yanına yanaşıyor, bahçeyi çevreleyen tel örgülerin önündeki kurt köpekleri havlayıp duruyordu. Birkaç dakika sonra trafik sona erdi ve toplantı başladı. MiT’in üst düzey toplantılarının yapıldığı salonda Başbakan Süleyman

Demirel, üst düzey komutanlar ve istihbarat yetkilileri vardı.

MIT Müsteşarı Fuat Doğu, önündeki dosyanın kapağını aralayarak gergin sessizliği bozdu: ‘Balon Harekâtı adı verdiğimiz çalışma sonucunda teşkilâtımız, parlamentodaki bazı kişilerle ordu içindeki bazı kesimlerin ortaklaşa cunta çalışmaları içinde olduğunu tespit etmiştir. Cuntanın ordu

üst kademeleri ile ilişkileri, ordu içinde kontak kurduğu komutanlar vardır.’

Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, bu cümleden sonra dayanamadı:

‘Ordu içinde kontak kurulan adam kim?’

Kısa bir sessizlik oldu. Ve sessizliği, yine Fuat Doğu bozdu: ‘Sizsiniz…’

Salonu buz gibi bir hava kapladı. Başbakan Süleyman Demirel’in gerginliği yüzünden okunuyordu.

‘Cuntacılıkla’ suçlanan Hava Kuvvetleri Komutanı, ‘Ben demokrasiye bağlı bir askerim’ dedi. ‘Nitekim 22 Şubat’ta yapılan darbe girişimi sırasında uçaklardan attırdığım, demokrasiyi savunan bildirimi size okuyayım müsaade ederseniz.'”

Yıl 1971’di ve Türk Silahlı Kuvvetleri Süleyman Demirel’in Başbakanlıktan istifasına yol açacak olan 12 Mart Muhtırası’nı henüz vermemişti. Ancak, ordudaki “sağ” ve “sol” kanatların sürekli gerginliği tırmandıran mücadelesi çok daha önceleri, 1967’de başlamıştı. Balon Harekâtı adı verilen hadisenin çarpıcı kısmı bu şekildeydi.

Fuat Doğu, MiT’te Nazi Generali Reinhardt Gehlen’in hayranlarından biri olarak, Gehlen’in istihbarat tarzı ve metoduyla Alman modelini temsil ediyordu. Sonraları Hiram Abas ve Mehmet Eymür, Doğu’nun takipçisi olarak bu modelin önemli isimleri arasına girdiler.

Bir MOSSAD Esintisi: Hiram Abas

Hiram Abas’ın ilk anda göze çarpan bir istihbaratçı şahsiyeti vardı. Sanki doğuştan istihbaratçı olma eğilimini taşımaktaydı. Heyecan peşinde koşan, bizzat operasyonların başında bulunan, bundan haz duyan, bir operasyonda boynundan yaralandığı için ikinci operasyonda bilfiil bulunamamış olmaktan büyük üzüntü duyan birisiydi. Halbuki istihbaratçı olarak fiilen operasyonda bulunmak gibi bir görevi ve fonksiyonu yoktu.

Silahlara fevkalade meraklıydı. Keskin nişancıydı. Silahsız gezmezdi, profesyonel boksördü de aynı zamanda. Arkadaşları ona “Boksör Hiram” derlerdi, sonra da “Bay Pipo” dediler. Sinirlendiği zaman gözü dünyayı görmezdi. Mason bir aileden geldiği için hem devlet içinde hem de siyasîlerle önemli bağlantıları bulunmaktaydı. Ve MiT’te o zamanlar dikkate şayan bir Mason ağırlığı bulunmaktaydı.

Hiram Abas’ın, en önemli özelliklerinden biri de solcuların muhalifi olmasıdır. 27 Mayıs 1988’de Turgut Ozal’ın isteğiyle istifaya zorlanmıştır. Daha önce de ayrılmak zorunda kalmış ama 1985’te tekrar dönmüştü. Döndükten sonra bir. ara onun için MiT’in “görünmez patronu” yakıştırması bile yapıldı. Dönüşünde etkin rol oynayan isim, Kenan Evren’in damadı Erkan Gür-vit’ti. Oysa daha sonra ısrarla Hiram Abas’ın ayrılmasını istedi. Hiram Abas konusunda yetkin bir kitap yazan Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un bilhassa altını çizdikleri gibi o, sıra dışı hayatında çok önemli anlara şahitlik etmiş birisiydi. Eşi Gülsen Hanım, 1940’lı ve 50’li yılların ünlü gazetecisi Hürriyet Ankara Temsilcisi Emin Karakuş’un kızıdır. Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’a göre Hiram Abas, o yıllarda gazeteci kayınpederini bile izletmiştir. Emin Karakuş, kendisini izlettirdiğini öğrenince damadına küsmüş ve ölünceye kadar onunla konuşmamıştır.

1980’li yılların ortasında Hiram Abas ve ekibi Istanbul MIT Bölge Başkanı Nuri Gündeş aleyhinde ifade temin edebilmek için çok kişiyi sorguya çekmiştir. Bu ameliyeler sırasında ilginç şeyler de ortaya çıkmıştır, bilhassa Dündar Kılıç’ın sorgulamalarında.

1957 senesinde, MAH’ta Behçet Türkmen’den boşalan başkanlığa yedi ay sonra ilk kez bir sivil asaleten atanır. Bu sivil, Hüseyin Avni Göktürk’tür. Mülkiye’de kısa bir müddet Hiram Abas’ın öğretmenliğini yapmıştır. Ama Menderes’ten ziyade Celal Bayar’a yakınlığıyla tanınır. Menderes’in en

yakın adamı, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, bir kâğıda birkaç cümle yazıp sarı bir zarfa koyduktan sonra Hiram Abas’ı Hüseyin Avni Bey’e gönderir. Teşkilatta güvendikleri bir genç adamın bulunmasında fayda vardır. Genç adam odadan çıkarken şöyle der:

“Sakın unutma, söz ağzımızda iken biz ona, ağzımızdan çıktıktan sonra o bize hakim olur.”

MIT Müsteşarı Fuat Doğu, Hiram Abas’a “Evladım” diye hitap ediyor, yıldızını parlatmak için elinden geleni yapıyor, devletin üst kademeleriyle irtibat halinde olmasını sağlıyordu. O yıllarda Abas, yakın arkadaşlarını da MiT’e çekmeyi başarmıştı. MiT’te 67’liler grubu oluştu. Boks arkadaşı Metin Olgaç, Mülki-ye’den arkadaşı Kompas Güngör (Salman), Mikdat Alpay, Ertuğrul Güven, Şenkal Atasagun hep o dönemde MiT’e girdiler. Meşhur isimlerden biri de Mahir Kaynak’tı.

Hiram Abas’ın ilk yurtdışı görevi, konsolos muavini sıfatıyla Batum’da olmuş ve çok kısa sürmüştür, ikincisi de ikinci katip olarak Atina’da görevlendirilmesidir. Yine deşifre olmuş ve apar topar kaçmak zorunda kalmıştır. Çünkü Yunan Dışişleri Bakan-lığı’nda çalışan K. Çangarakis adlı bir kadınla samimi olmuştur. Kadın Yunan gizli servisinin elemanıdır. Üstelik kocası da Yunan Genelkurmay Istihbaratında çalışmaktadır. Tam suçüstü yapılacakken, Abas kaçmayı ve Türkiye’ye dönmeyi başarır.

Hiram Abas’ın üçüncü yurtdışı görevi Beyrut’tadır. Orada da deşifre olur ve yerine Nuri Gündeş gönderilir. Böylece Nuri Gündeş ile Hiram Abas arasında yıllarca sürecek bir iç kavga da başlar. Nuri Gündeş’e göre, Hiram Abas deşifre olduğu için kendisi Beyrut’a gönderilmiştir. Oysa Hiram

Abas’a göre ise Nuri Gün-deş’in Beyrut’a, kendisinin üzerine gönderilmesi bir başka ülkenin (yabancı güçlerin) ona karşı yaptığı bir operasyondu. Nuri Gündeş, Beyrut’a, Hiram Abas’ı kontrol etmek için gönderilmişti.

Bu kavga, teşkilât içinde Abas’ın önünü kesti. Mektup savaşları yapmak zorunda kaldı. Istifa etti, ettirildi, tekrar döndü ve sonunda da teşkilâttan ayrılmak zorunda kaldı. Hiram Abas iki sene sonra evinden çıkarken bir suikast sonucu öldürüldü. Cinayetin failleri hâlâ meçhul. Hiram Abas’ı Dev-Sol’un, silah kaçakçılarının, Susurluk çetesinin öldürdüğüne dair söylentiler çıktı ama hiçbiri ispatlanamadı.

Abas, Nazi Generali Reinhardt Gehlen’e hayrandı. Gehlen, Ikinci Dünya Savaşı sonunda ABD’ye sığınmıştı. Komünizme karşı, CIA ile anlaşarak Gladio’yu kurdu. Gehlen’in kitabını başucundan ayırmayan Hiram Abas MIT içinde hızla yükselmişti. Ancak kanaatimizce, Abas’ın çok başarılı bir istihbaratçı olduğu söylenemez. Özel Harpçi bir çizgiyi ve geleneği takip etmiştir. Operasyonlarda silahla ve çelik yelekle ya da yeleksiz önde gitmesi ve kendine göre fiili polisiye eylemlerin içinde olması bunu göstermektedir.

Mossad gibi operasyonel istihbaratçılığın radikal bir savunucusu olmuştur. Ancak profesyonel istihbaratçılıkla, fiili operasyonların içinde aktif olarak bulunmak bağdaşmaz. Netice itibariyle amaç olarak ülkesi için faydalı hizmetler peşinde koştuğu hususunda tereddüt bulunmamalıdır.

33 Yıllık Istihbarat Tecrübesinin Hazin Sonu: Mehmet Eymür

MIT Kontrterör Dairesi eski Başkanı olan Eymür, 1943’te Istanbul’da doğdu. Hiram

Müdürlüğü de yapan Eymür, 1980’de Bulgaristan’a gitti ve Türk mafyasına sızdı. Ancak deşifre oldu ve Türkiye’ye dönmek durumunda kaldı. 1982’de Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit tarafından Köşk’e çağırıldı. ASALA’ya karşı operasyonlar düzenlemekle görevlendirildi.

Türkiye’ye döndükten sonra Mardin MIT Bölge Müdürlüğü’ne getirildi. Daha sonra Ankara’da Kontrespiyonaj Dairesi içinde kurulan Kaçakçılık ve Istihbarat Şube Müdürlüğü’ne tayin edildi.

Başkan yardımcılığı görevine getirildikten sonra 1984’te Genelkurmay Başkanlığından alınan izinle Babalar Operasyonu’nu başlattı. Bu operasyonlarda kamuoyunda tanınan muhtelif kişiler sorguya alındı. Dündar Kılıç, teferruatlı bir şekilde sorgulandı. Gözaltına alınanlara işkence yapıldığı iddia edildi. Bu sırada edindiği bilgiler ve bağlantılar ile MIT Raporu’nu kaleme almaya başladı. 1988’de MIT Raporu’nun ortaya çıkması ile birlikte görevinden alınınca MiT’ten istifa etti. 1993 yılında Dev-Sol’un infaz timlerinin Eymür’e yönelik bir operasyon içinde olduğunun öğrenilmesi üzerine Şenkal Atasagun’un teklifi ile MiT’e geri döndü.

1970’li yılların başında girdiği MiT’te, Alaattin Çakıcfnın yakalanmasının ardından Washington’dan merkeze çağırıldı. Emeklilik kararına direnince MIT Yasası’nın 19. maddesi işletildi ve Mesut Yılmaz’ın onayıyla Şeker Fabrikalarına müşavir olarak atandı. Daha sonra emekli ayrılarak Washington’a yerleşen Eymür, en son internet’te açtığı web sitesinde yaptığı açıklamalarla gündeme geldi. Halen de “www.atin.org” adlı sitede bu faaliyetini sürdürmektedir.

Eymür, 12 Mayıs 2000’de bir gazeteye verdiği demeçte, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım konusunun MiT’le değil kendisiyle özdeşleştirilmesinden rahatsız olduğunu belirterek, “Teşkilatın elemanları arasında yüzlerce Yeşil var. Yeşil önce de vardı, yetkililer ne derse desinler, bundan sonra da olacaktır” dedi.

Eymür hakkında gerek e-mail yoluyla gerekse açtığı web sitesindeki açıklamaları aracılığıyla “devletin sırlarını ifşa etmek” suçundan soruşturma başlatıldı. Sitede yer alan bilgiler üzerine MIT, Eymür hakkında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulundu. DGM Savcılığı yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi.

Cumhuriyet Savcısı tarafından yürütülen soruşturma çerçevesinde, Eymür’ün adres tespiti ve kimlik bilgileri için Başbakanlığa yazı gönderilmiştir.

1987’de yazdığı MIT Raporu’yla Türkiye’de fırtınalar koparıp gündeme oturan Eymür 1988’de emekli edilmiş fakat 1994’te yeniden görevine dönmüştü. Ancak Susurluk kazasından iki ay önce, 4 Eylül 1996 günü yeni bir rapor daha yazdı ve tekrar görevini kaybetti.

Eymür, bilhassa Hiram Abas’la birlikte Ünal Erkan, Mehmet Ağar, Nuri Gündeş gibi isimlere oranla farklı bir klik teşkil etmişti. Bu itibarla Emniyet-MlT mücadelesi o zamanlarda medyaya taşınmıştı.

Eymür, mücadeleci bir istihbaratçıydı, istihbaratta Gehlen ve müteakiben Fuat Doğu ekolünün takipçilerindendi. Ancak istihbaratın yüzeyinde kalmak gibi bir zafiyeti vardı. Polisiye operasyonlara o da Hiram Abas gibi oldukça meraklıydı. Özellikle ifşa mahiyeti taşıyan açıklama ve girişimleri ise istihbaratın doğasına aykırıdır. Daha önce de zikrettiğimiz gibi bir istihbaratçının görevde iken meşhur olması, ölümü demektir. Istihbaratçılar görünmeyen kahramanlar olmalıdırlar. Bürokratik klik mücadeleleri, Eymür gibi 33 yıllık bir istihbaratçının sonunu hazırlamıştır. Türk Operasyonel istihbaratının Simgesi: Korkut Eken 1945 yılında Ankara’da doğan Korkut Eken, 1963 yılında Kara Harp Okulu’na girdi ve 1965’te mezun oldu.

Komando Tugayı, Hava Indirme Tugayı, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı gibi birliklerde Takım ve Bölük Komutanlıkları yaptı.

Kıbrıs Barış Harekâtı öncesinde Ada’daki mücahitleri örgütleyerek harekât öncesi altyapının oluşturulmasında aktif görev aldı.

Hava Indirme Tugayı’nda görevliyken, 20 Temmuz 1974 sabahı paraşütçü birliklerle Kıbrıs Barış Harekâtt’na katıldı ve Şerit Rozet Beratı ile ödüllendirildi. 1978 yılında üstün eğitimli subay ve astsubaylardan oluşan Özel Harp Dairesi Özel Birlik Komutanlığı’na atandı ve Özel Birlik Komutan Yardımcılığı’na kadar yükseldi. Bu görevdeyken yurtdışında çeşitli kurslara katıldı. 1980 yılında Diyarbakır’a kaçırılan THY uçağının kurtarılması operasyonuna Tim Komutanı olarak katıldı. Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen uçaktan rehine kurtarma operasyonunda teröristleri etkisiz hale getirip yolcuları kurtardı, başarısı zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından ödüllendirildi. 1982 yılında Polis Özel Timlerinin kurulmasında görev aldı ve rehineli harekâta yönelik 40 kişilik özel bir tim yetiştirdi.

PKK’nın 1984 yılında Eruh baskını ile başlayan eylemlerine karşı, birliği ile birlikte Siirt ve Sason bölgelerinde görevlendirildi. 1986 yılına kadar devam eden bu görevi sırasında sayısız sıcak çatışmaya girdi. Söz konusu operasyonlarla birçok üst düzey PKK’lı teröristin ölü veya diri yakalanmasında önemli rol oynarken, kendi timinden de çok sayıda şehit verdi. Bu mücadele sırasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli madalyası olan Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası ile Başarı Madalyası, ayrıca çok sayıda takdirname aldı.

Özel Harp Dairesi’nde 1981-1986 yılları arasındaki görevi sırasında Emniyet Genel Müdürlüğü polis timlerinin oluşturulması ve eğitiminde görev aldı. Bu çalışmalardan dolayı, zamanın Başbakanı Turgut Özal tarafından ödüllendirildi.

1987 yılında Yarbay rütbesindeyken Türk Silahlı Kuvvetle-ri’nden kendi isteğiyle emekliye ayrıldı ve MIT Güvenlik Dairesi Başkan Yardımcısı olarak göreve başladı. Bu görevi süresince çok gizli operasyonlara katıldı. Basına sızan ünlü MIT Raporu’nu hazırlayan dairede görevli olduğu için soruşturma geçirdi ve 1988 yılında kendi isteğiyle MiT’ten ayrıldı.

MiT’ten birlikte ayrıldığı Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eymür ile beraber 1988-1990 yılları arasında serbest ticaret yaptı, ardından 1990 yılında müfettiş olarak BOTAŞ’a girdi.

1993 yılında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın daveti üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekât Timleri’nin yeniden teçhizatlandırılması ve eğitimi çalışmalarının organizasyonunu gerçekleştirdi. 1993-1996 yılları arasında müşterek operasyonların organizasyonunu

yaptı. Aynı dönemde, Güneydoğu’daki etkin aşiretleri PKK’ya karşı mücadele için silahlandırdı ve eğitti.

1996 yılındaki Susurluk kazasının ardından “cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve bu teşekkülü yönetmek” suçundan 6 yıl hapse mahkum edildi ve 1 Mart 2002 tarihinde cezaevine girdi. Halen de cezaevindedir.

Bu noktada Korkut Eken’in, 19 Ocak 2002 tarihinde Star gazetesi yazarı Saygı Öztürk’le yaptığı röportajdan kesitler sunmak istiyoruz:

Güneydoğu’da operasyonlarda asker – polis sorunu yaşanıyor muydu?

Benzer sorunlar yaşanıyordu. Asker olmam nedeniyle komutanlarımızla da görüşüp, sorunu daha kolay çözüyorduk. Eruh – Şemdinli baskınlarından sonra 1984 – 1986 yıllarında, o zaman en yüksek rütbeli komutanlar, bizler dağlara çıktık. Olaylar yoğunlaşınca, paşalar dahil, ellerinde silahlar en önde gidiyorlardı. En yüksek rütbeli subaylardan bir tanesi bendim, dolayısıyla Apo’nun öldürülmesi konusunu kendime bir görev addetmiştim. İnanın rüyalarıma giriyordu. Bir kıstırsam, yakalasam diye ama Türkiye hudutları içine girmedi.

Apo’yu öldürmeyi niçin bu kadar istiyordunuz?

Ben, terör örgütünün başı öldürülürse örgütün çökeceğine inanıyordum. O dönemde bile yabancılar PKK’ya destek oluyor, helikopterle gıda atıyor, yaralılarını taşıyorlardı. Apo yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde işi anlamıştım. Bir zamanlar PKK terör örgütünü destekleyen ülkeler, nasıl olur da şimdi Apo’yu paketleyip bize teslim ediyorlar? Bu işin siyasallaşma süreci başlıyor ki bu, silahlı mücadeleden çok daha tehlikeli ve karşı mücadelesi zor.

Apo idam edilmeli mi?

Artık bize verildikten sonra idam edilmemeli. Doğrusu şu anda yapılan. Apo idam edilirse daha kötü şeyler olabilirdi. Kendimiz yakalasak, dağda bayırda bir çatışmada ölse tamam. Ama teslim olmuş, elleri kolları bağlı olarak verildiğine göre idam etmemiz doğru olmaz.

Güneydoğu’da olayların yaşandığı dönemde durum nasıldı?

Başlangıçta tabii askerin özel timlerin komutanı olarak Mardin, Hakkari, Siirt bölgeleri bana bağlıydı. O dönemde gece operasyon yapan bizim gibi birlik yoktu. Ondan sonra polisin özel timlerinin kurulması görevi verildi. Onu da hakkıyla yerine getirdiğime inanıyorum.

Timlerin yetiştirilmesi için kimlerden emir alıyordunuz?

Eğitimin bir süresi var. Biz eğitime ilk başladığımız 1982 yılında Amerikan sistemine göre eğitim vermeye başladık. Sonra fabrikasyon adam istemeye başladılar. Başbakan Turgut Özal, 500 kişinin hemen eğitilmesini istedi. Mümkün olmadığını söyledim. Çünkü o kadar kişiyi eğitecek kadromuz yoktu. Üstelik bunları bir ayda eğitmemizi istiyordu. Bunları o şekilde göndermemiz mümkün değildi. Eşkiyanın karşısına o şekilde gönderemezdik. Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde de ortalık yanıyordu. Bu kez 1000 özel harekatçı daha yetiştirmemiz istendi. Çaresiz kalınmıştı. Örgütle nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda bilgi veriyordum. Birliğin sayısı değil, niteliği önemlidir.

Bir de devletin kullandığı “Yeşil” var. Bu konuda ne dersiniz?

Yeşil’le ilgili en ufak bir bilgim yok, tanımıyorum, çalışmadım. Bir defa Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde göz altına alınmıştı. O zaman gördüm.

Devletin kullandığı bu tür kişiler çok mu?

Çok vardır. Örneğin bir dönem çok sayıda itirafçı grubu vardı. Şimdi itirafçıların devlete faydalı olacak ne tarafı var? Ama 1984 Eruh – Şemdinli baskınının yaşandığı dönemi ele alalım. Araziyi bilmiyorsunuz, yolu bilmiyorsunuz, geçiş yollarını bilmiyorsunuz, gizli depoları bilmiyorsunuz, bunlar yer gösteriyorlardı. Ondan sonra operasyonlara sokmaya başladılar.

İtirafçıların operasyonda kullanılmasına karşı mıydınız?

İtirafçı kim ki operasyonu yönlendirecek? Böyle bir şey var mı? Bizim eğitimimiz çok yüksek seviyede. Bir özel time katılan subay dört sene özel kurs görüyor. İtirafçıları yer gösterme dışında operasyonun içine katmazdım. Gerek yok.

Girdiğiniz çatışmalarda unutamadığınız ve sizi en çok etkileyen olay ne oldu?

Operasyondayız, çatışma çıkmıştı. Hemen yakınımda duran asker, gözümüzün önünde bize silah sıkan teröriste doğru yürümeye başladı. Bas bas bağırıyorum, gitmemesini söylüyorum. Ama o devam ediyor. Önüne kuşun sıkıyorum, ilerliyor. Konsantre mi oldu, şoka mı girdi bilemiyorum, gidiyor. Terörist tam kafasından vurdu. Orada öldü. Meğer o aslan çavuş, kaldığım lojmanın kapıcısının çocuğu değil miymiş?

Güneydoğu’da büyük hatalar yapıldı mı?

Başlangıçta yanlışlar var. Koordine sağlanamadı. Böyle olaylara başlangıçta hazırlık yoktu. Ama sonradan özellikle askeri birlikler, güvenlik kuvvetleri çok tecrübeli oldu. Yörede alan kontrolü şart. Alan kontrolünü yapamayınca vazgeçtiler. Karakolları kapattılar. Karakol basılıyordu. Bütün karakollara tek tek timleri gönderdim. Güneydoğu’nun bütün bölgelerine. Hakkari, Mardin, Siirt aklınıza neresi geliyorsa, tek tek bütün jandarma karakolları eğitildi. Baskına karşı planlar hazırladık, adamların eline verdik. Karakol komutanlarının takviye talepleri de yerine getirildi.

Abdullah Öcalan’ın durumu ne olacak?

Parti başkanı olabilir. Bu duruma getirildikten sonra başka ne olabilir? Zamanında öldürülmesi gerekirdi. Devlet kendi birimleri arasındaki çatışma yüzünden başarılı olamadı. Adamın gittiği yeri adım adım biliyorsun, yerini biliyorsun, yapılamaz mıydı eylem? Eh işte, o onu çekemedi derken olay basına sızdırıldı. Bunun kasıtlı olduğuna inanıyorum. Operasyonun o haliyle başarılı olamayacağını tahmin ediyordum. Dört birimle bu iş olmazdı zaten.

Bu eylemi siz başarıyla yapabilir miydiniz?

Başbakan veya kim sorumluysa, “Buraya gel kardeşim Korkut Eken, istediğin adamı almakta serbestsin. Türkiye genelinde kimi istersen seç, silah zaten var, onda bir eksik yok. Maddi finans icap ediyorsa karşılıyorum. Şu kadar da süre veriyorum, şu imkanlarla söylüyorum” dese bu işe başlar ve sonuç alırdım.

——————————————————————————–

MİT’e Giriş

Yıl 1986… “Yarbay Eken, gönüllüler arasından seçtiği Polis Özel Harekat Timlerine eğitim verirken, eğitim alanına iki Land Rover araç geldi. Araçlardan inenlerden biri MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’tı. Abas için hep “Türkiye’nin en iyi silah kullanan kişisi” denirdi. Uzaktan Eken’in atışlarını hayranlıkla izledi. Eken şişeyi vurmanın ötesinde, kurşunu şişenin içinden geçiriyordu. Abas yanlarına gitti, değişik silahlarla o da hedeflere ateş etmeye başladı. Abas hedefleri 12’den vuruyor, aynı delikten ikinci kurşun geçiyordu…

Hiram Abas, aniden döndü ve uzakta duran Land Rover’lara ateş etmeye başladı. Araçların yanına gittiler. Kurşunun değdiği yerlere parmaklarını sürdü. İçeriye girip baktı. “Güzel” dedi.

Araçlara zırh geçirilmişti. Yeni alınacak Land Rover’ların zırhlarının dayanıklılığını belirlemek için ateş ediliyordu. Hiram Abas, Eken’e “Yarbayım bir de siz deneyin” dedi. Eken önce Land Rover’ı inceledi. Nereye ateş edeceğini kararlaştırmıştı. Atış tamamlandığında hep birlikte yine aracın başına gidildi. Hiram Abas, “Yarbayım zayıf noktaları iyi yakalamışsın. Tebrik ederim” diye Eken’i kutladı. Korkut Eken’e teklifi hemen orada yaptı: “Size ihtiyacımız var. Emekli olup MİT’e gelin”.

Eken, 1987 yılında Özel Birlik Komutanlığından emekliye ayrıldığında, zaman geçirmeden MİT’te göreve başladı. Görev yeri, MİT Güvenlik Dairesi Başkan Yardımcılığıydı.” *

ÖZEL BÜRO
Abas, operasyonu merkezden telsizlerle takip etmektedirler. Abas’ı yeniden göreve çağırarak kendisine MIT Müsteşar Yardımcılığı görevini teklif etmiştir. Bunun amacı, hem MiT’e çekidüzen vermek hem de servisi askerî yapısından kurtararak sivil bir teşkilâtlanmayı hızlandırmaktır. Ancak Özal, bu işlerin güçler ve dengeler meselesi olduğunu bilerek bu konudaki icraatı zamana bırakmıştır. Abas’la birlikte MiT’te Faik Türün’ün emrinde çalıştı. Ulaş Bardakçı’nın ve Kızıldere’de 11 THKP-C militanının öldürüldüğü operasyonlara katıldı. 1975’te Ankara MIT Bölge Daire Başkanlığı Takip Şube

Bu yazı toplamda 4561, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share
Ev ve İş Telefonu Başvurusu Yapmak İçin; Buraya tıklayınız...

CommentYorum