cnc, istanbul, torna, işleme merkezi


OSMANLI’YA DÖNMEK MÜMKÜN MÜ?

Yazar admin

Her türlü güncel ve genel bilgi rafist.com

247. sayısında Aktüel dergisi bu mevzuyu gündeme getirmiş. Amerikan Newsweek dergisi’nden Niall Ferguson imzasıyla yayınlanan yazıdan hareketle şu üç sorunun cevabını almaya çalışmış yazarlardan

1- Ortadoğu’ya demokrasi mi gelecek yoksa iç savaşlar mı hakim olacak?
2- Ortadoğu’da yakın gelecekte “yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu” kurulabilir mi?
3- Hangisi gerçekçi; “murlu senaryo”mu, “kabus senaryo”mu yoksa “Osmanlı senaryosu”mu?

Konunun uzmanı saydıkları yazarlara sorulan bu sorulara alınan cevaplara bir bakalım. Ne demişler?

* Milliyet gazetesi’nden Sami Kohen mizaç hususiyetine uygun cevap vermiş. Yani olmasını arzu ettiği şeyleri söylemiş. İstediği sonuç doğarsa da muhtemelen göbek atar.

Diyor ki: “Bu ülke haklarının ve yöneticilerinin yeni bir Osmanlı hakimiyetine razı olma olasılığı yoktur. Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak talepleriyle yayılmacı bir politika izlemesi söz konusu olamaz.”

Kohen iki yanlışı birden yutturuvermiş okuyuculara. Yeni bir Osmanlı hakimiyetine razı olma olasılığı yokmuş… Sevsinler.

600 yıl bu insanlar tahakkümle bir arada nasıl tutulabilir? Hem de o imkanlarda. Bugün batı emperyalizmi müthiş ezici teknoloji ve silah gücüyle başaramıyor bunu. At sırtında altı aylık mesafedeki Vali, Halife’ye biat’ın ne manaya geldiğini bildiğinden İNSAN olmanın gereğini yerine getirerek huzuru temin ediyordu. Teb’a memnun, Vali memnun, Sultan ve Halife memnun… Kohen nâmemnun.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yayılmacı politika izlemesi söz konusu olamaz diyerek, bir kalemde Osmanlıyı emperyalist işgalci durumuna düşürüyor Kohen ki, yahudi aklını temsilen haklıdır. İtilip kakıldıkları dünyada, huzuru Osmanlı topraklarında bulmanın teşekkürüdür(!) herhalde bu satırlar. Nankör… mü desek? Değmez.

Olmasını şiddetle arzu ettiği felaketi, ihtimal hesabı kamuflesiyle de şöyle ifade etmiş:

“Maalesef iç savaş ve çatışmalarıyla, belirsizlik ve istikrarsızlığıyla ‘kabus senaryosu’ bu üç senaryo arasında bana en gerçekçi görüneni diyebilirim.”

Niyeti kavmine isabet etsin, temennisiyle geçelim.

* Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Hakan Erdem şöyle demiş:
“Osmanlı neden canlansın ki? Dünyada hanedan imparatorluklarına değil, demokrasiye talep var.”
Demokrasi denen şey har kapıyı açan maymuncuk sanki… İnsanlar hep onu arzu eder, hep onu hevesler, hep onun yolunu gözler. Ulaşılmaz sevgili.

Burada bir yanlışlık olsa gerek. Yâhu, bu demokrasi denilen şeyin vatanı batı değil mi? Amerika değil mi? Ve; dünyayı kan gölüne çevirenler de bunlar değil mi?… Neden insanlar demokrasi istesin? Bizde onlar gibi oluk oluk kan dökmek istiyoruz, yer altı ve yer üstü madenlerini yalayıp yutmak istiyoruz, homo’luk özgürlüğünü tatmak istiyoruz, seri katilliğin şevkini çıkarmak istiyoruz, bu sebeple demokrasi bize lazım mı diyor insanlar?

Yoksa, demokrasi istenen bir şey olmayacağından, istetilen bir şeymidir?

Ayıp denen bir şey var. Batılı fikir adamları bile demokrasiyi ‘kötünün iyisi’ şeklinde tarif ederken, demokrasiye bu aşk neyin nesi. İnsanlık ne zaman bulacak demokrasiyi bastıran sesi?… Bu kakafoniden kurtuluş ne zaman? Erdem’e el sallayıp geçelim.

* Hürriyet Gazetesi’nden Ferai Tınç
Diyor ki:

“Ne bugünkü ne de yarınki Türkiye’nin bir imparatorluğa dönüşmesi mümkün. Ama Türkiye dün olduğu gibi bugün de bölgesini etkileyen bir ülke. Osmanlı mirası bu etkinin oluşumundaki faktörlerden sadece biri. Ortak bir kültür ve ortak bir geçmişin tatlı acı hatıraları sınırlı da olsa Türkiye’ye bölgede dünya ülkelerinden farklı özellikler yüklüyor.”

Tınç, belli belirsiz bir ifadeyle KÖKLER’e işaret ediyor ki, köklerdeki derin mânâyı kavrayabilseydi, Türkiye’nin sahsında Ortadoğu’nun ve tüm İslâm âleminin neye dönüşeceğini farkedebilirdi. Önce KÖKLER’deki derin mânâ kavranmalı. Sonra; bir zamanlar birilerinin kendi ideolojileri adına bekledikleri DİP DALGA’nın Ümmet adına kendini nasıl hissettirdiği anlaşılır. Anlamayan uyur gezer’lere el zallamanın bir âlemi yok.
Ferai hanım kal sağlıcakla!

* BATI DEMOKRASİSİ’NİN KUCAKLANMA SENARYOSU
Beril Dedeoğlu. Galatasaray Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Başkanı. Taşı gediğine koymuş:
“Ortadoğu’nun tümünü genelleyebilecek hiçbir ‘tek’ senaryo söz konusu olamaz. ‘Batı Demokrasisi’nin kucaklanması senaryosu, oryantalist bakışın uzantısı gibi gözükmekte…’ Nokta.

* Gelelim cevaplamada birinci sırada olupta sona bıraktığımızYeni Şafak Gazetesi Yazarı Hakan Albayrak’a.
Diyor ki:
“Müslüman bölge ülkelerinin Osmanlı tecrübesinden istifade ile konfederatif yahut federatif bir yapıda birleşmeleri mümkün olsa gerek.Milletle devlet arasındaki duvarı yıkma iradesini gösteren, İsrail’e meydan okuyan, komşu ülkelerle entegrasyon hedefini gözeten Türkiye, kardeş bölge ülkeleri ve genel olarak İslâm dünyası için siyasi bir istinatgâh olmaya başladı.

Bu, Osmanlı’ya dönüş süreci değil, Osmanlı dönemindeki birliğimizi ve dirliğimizi zamanın şartlarına uygun olarak yeniden üretme sürecidir. ABD ve diğer emperyalist güçlerin Ortadoğu’dan tam olarak çekilmesi için Ortadoğu’da onlara manevra sahası bırakmayacak bir birliğin kurulması lazım.

Demokrasi eninde sonunda devetlerin İslâm’la barışmasına, bu durum Batılıların ‘Ortadoğu’da İslâm Devrimi’ diye tanımlayacağı bir atmosfere, böyle bir atmosfer de Batılıların ‘yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu’ diye tanımlayacağı bölgesel bir birliğe yol açar diye düşünüyorum.

* OSMANLI DÖNEMİNDEKİ BİRLİĞİMİZİ VE DİRLİĞİMİZİ ZAMANIN ŞARTLARINA UYGUN OLARAK YENİDEN ÜRETME… Bu cümlenin altını özellikle çizdik. Zira, bu mânânın temsil makamı, Büyük Doğu – İbda Fikriyatının ifâdesinde yerini bulan BAŞYÜCELİK DEVLETİ’dir.

Salih Mirzabeyoğlu’nun “Başyücelik Devleti – Yeni Dünya Düzeni” isimli eserinin Takdim bölümünden:
“Herkes kendi zaviyesinden ayrı ayrı görüyor ki, biz bu işin ne fikir ve ne de fiil olarak şakasında değiliz… “Boşgörü”yü “hoşgörü” adı altında pazarlayan “mamacı” tipi değiliz… “Cek” ve “cak” gibi nispet ekleriyle İslâm davasının “fikir” ve “aksiyon” cephesini daima uzak istikbâle ısmarlayan ve daima “çile” ve “risk”ten kaçan “teyze adam” tipinin tersine, idealizmin ne demek olduğunu kaskatı bir vakıç hâlinde meydan yerine dikeniz… Gözümüz, büyük İslâm inkılâbında… Başyücelik Devleti?…

Dünyada bugünkü siyasi ve içtimai ihtilaçların bütün illet ve müessirlerini tartarak, tanıyarak ve bütün tarih seyri boyunca kendi nefs muhasebemizi dibine kadar yapmış, kendimizi bütün zaaflarımız ve kuvvetlerimizi tesbit etmiş olarak, yepyeni bir ruh, mefkûre ve nizâm yekpareliği içinde yeniden doğmamız lâzım… Dünya ne oluyor ve biz ne olacağız? Boşlukta mekân işgal etmek hakkımızı hangi şahsiyetli dünya görüşüne istinad ettireceğiz ve manevi “Ortak Pazar”a hangi öz malımızı sürebileceğiz? Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra “Yeni Dünya Düzeni” adı altında rakipsiz olarak pazarlanan eski liberalizm ve demokrasi nizamı, başta Amerika ve yamacında Avrupa’nın patronluğunu tescil mahiyetinde hükmünü hâkim kılmaya çalışırken, kâfirlerin gönüllü alçaklığıbir yana, “onu babamda bilir!” hesabı kuru kuru “İslam!” demek yeter mi? Elbette İslâm; ama “nasıl” ve “niçin”ini göstermek şartıyla!…

İdeal, eşya ve hadiler üzerinde kendi nakşını görmek isteyen bir fikrin belirttiği hasret, iştiyak, hayal ve plandır; ve eğer ideolokya bir beyin ise ideal de bir kalbdir… Küçük ve miskin fikre dayanan hiçbir arzu, heves, merak ve davranış, ideal olamaz. Bir şeyin ideal olabilmesi için, mutlaka cemiyet planında ulvi bir oluş ve erişe göz dikmek lazımdır. Her ideal bir gayedir; fakat her gaye ideal değildir. Gayeler aşağılara düşebilir, idealler düşemez. Sözkonusu hikmetlerin toplamı halinde biz, beyin ve kalb bir arada, İslâm davasının eşya ve hadiselere nakşı işini “nasıl” ve “niçin”i ile sistem bütünlüğünde gösteririz… Dünyada tek örneğiz… Biz: Büyük Doğu – İbda… Bu çerçeve içinde eserimi takdim ederim: “Başyücelik Devleti… Ve, Yeni Dünya Düzeni!…”

Hülâsa…

Bir dünya doğuyor; mânâda körlere eza…
Bu doğuşun ayak seslerini duymayan sağırlar alemine mensub olanlara veyl…
Kaba müşahhaslara aldanıp, ince mücerretleri idrak edemeyenlere ne demeli?…
Herhâlde, 1940’lı yıllarda İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin dediğini ki, tam ifadesiyle şu:
İSTİKBAL İSLÂMINDIR.
Saadettin Ustaosmanoğlu

Bu yazı toplamda 6334, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share
Ev ve İş Telefonu Başvurusu Yapmak İçin; Buraya tıklayınız...

CommentYorum