cnc, istanbul, torna, işleme merkezi


Kuvayi Milliye Hareketi

Yazar yucin | 29.02.2008 | Kategori Tarih

KURTULUŞ SAVAŞI

KUVAYI MİLLİYE HAREKETİ
Düşman işgalleri karşısında yurdun çeşitli yörelerinde ortaya çıkan milli direniş teşkilatlarına Kuvayı Milliye denir.İlk direnişler, güney cephesinde Fransızlara karşı başlamıştır.Kuvayı Milliye, teşkilat olarak batıda Yunan işgallerine karşı ortaya çıkmıştır.
İstanbul Hükümeti’nin işgaller karşısındaki çaresizliği, Mondros Ateşkes Antlaşması ile orduların dağıtılması Kuvayı Milliye’nin ortaya çıkmasına neden olan etkenlerdir.
1919’un Temmuz ve Ağustos aylarında yapılan Balıkesir ve Alaşehir kongrelerinde Kuvayı Milliye’nin insani ve maddi yönden desteklenerek ortak bir cephe oluşturulması kararlaştırıldı ve böylece Batı Cephesi meydana geldi.
Sivas Kongresi’nden sonra Ali Fuat Paşa ,düzenli orduların oluşturulmasından sonra da İsmet Paşa Batı Cephesi komutanlığına getirilmişlerdir. devamı »

Bu yazı toplamda 7059, bugün ise 2 kez görüntülenmiş

Share

Kavimler Göçü

Yazar yucin | 29.02.2008 | Kategori Tarih

KAVİMLER GÖÇÜ

Tarih öncesi dönemlerden başlayarak başlayan göçler aralıklar devam etmiştir. Bu göçlerin hemen hepsinin siyasi ve askeri sebepleri vardır. Göç, bir milletin, bir kavmin yurtlarını terk ederek bilinmeyen bölgelere yok olma pahasına da olsa göç etmesidir. Tarih öncesi yapılan göçlerin sebeplerini o dönemin aydınlatabilecek yazılı kaynaklar bulunmadığından tam olarak açıklayabilme imkanı her zaman bulunamamaktadır. Yazının bulunmasından sonraki dönem göçlerin birbirlerine daha sağlıklı bilgiler edinebilmekteyiz.
Kavimler göçünü başlatan Batı Hunlar’ının kimlikleri hakkında 200 yıldan beri türlü tahminler yürütülen ve çeşitli bilginler tarafından Türk-Fin, Fin-Ugor, Uygur-Moğol , Türk-Moğol karışımı, Türk-Moğol-Mancu karışımı oldukları konusunda yabancı bilim adamları görüş ileri sürmüşlerdir. Kaynaklar ve yorumlar çok çeşitlidir. Bazı kaynaklar Batı Hun İmparatorluğu ile Avrupa Hun İmparatorluğunu ayırmakta ve bunları iki ayrı devlet olarak kabul etmekte, bazıları ise batı ve Avrupa Hun İmparatorluklarını birbirlerinin devamı sayarak tek devlet kabul etmektedir. Batı Hunlar’ının geldikleri yer konusunda da değişik görüşler ileri sürülmesine karşın son yapılan araştırmalar bu Hunlar’ın, Büyük Hun İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Orta Asya’dan göç eden kav,imler olduğunu kesinleştirmiştir. Batı Hunlar’ının Aya kökenli ve Büyük Hun Devleti’ni kuran kavimlerin torunları oldukları artık kesin bir gözle bakılmaktadır. Bu konuda tarihsel, kültürel ve toplumsal bilgilerle kanıtlanmıştır. Avrupa Hunlar’ının dili Türkçeydi. Hükümdar sülalesinin adlarına baktığımızda bunu görmekteyiz. Muncuk, Atilla, İlek, Dengizik, Aybars, Arıkan, Oktar vb.
Daha önce Hun tarihinde de gördüğümüz gibi ilk çağda büyük bir imparatorluk kuran Hunlar m.ö. 48 yılında Güneydoğu ve kuzeybatı Hun Devletleri diye 2’ye ayrılmıştır. Güney Doğu Hun Devleti Çin baskısı altına girdi ve eski Hun anayurdu bütün özelliklerini giderek yitirdi. Çin kaynaklarını bu toplulukların Slen-pilerin eline geçtiğini belirtir. Asıl Hun tarihi M.Ö. II. yy’ın birinci yarısında Avrupa topraklarına gelişecektir. devamı »

Bu yazı toplamda 3760, bugün ise 2 kez görüntülenmiş

Share

Atatürk’ ün Anıları

Yazar yucin | 29.02.2008 | Kategori Tarih

Sakal…

Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konağında yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karsısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla Atatürk’ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;

– Kimdir bu?

Vali yanıt verir;

– Efendim kendisi Şıh’tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

Atatürk Şıh’ı yanına çağırır ve;

– Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Sunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir. devamı »

Bu yazı toplamda 1919, bugün ise 2 kez görüntülenmiş

Share

Kurtuluş Savaşı Cepheleri

Yazar yucin | 29.02.2008 | Kategori Tarih

A. KURTULUŞ SAVAŞ’INDA CEPHELER

1. Doğu Cephesi

· Bu cephede, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak isteyen Ermeniler ile savaşılmıştır.

· TBMM Hükümeti 15. Kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşayı Doğu Cephesi Komutanlığına atadı.

· 9 Haziran 1920’de harekete geçen Kazım Karabekir Paşa 30 Ekimde Ermenileri kesin bir mağlubiyete uğratarak Doğu Anadolu’nun tamamını kurtardı.

· Ermenilerin isteği üzerine Gümrü Barış Antlaşması imzalandı. (3 Aralık 1920).

Antlaşmanın Yorumu: devamı »

Bu yazı toplamda 10100, bugün ise 3 kez görüntülenmiş

Share

Kayısının Tarihçesi

Yazar Swan | 20.02.2008 | Kategori Tarih

Tarihi kaynaklara göre Türkistan, Orta Asya ve Batı Çin’i içerisine alan çok geniş bir bölgenin kayısının ana vatanı olduğu sanılmaktadır. Günümüzden 5000 yıl gibi çok uzun bir zaman önce kayısı bu bölgede bilinmekte ve tarımı yapılmaktaydı. Büyük İskender’in seferleri sırasında kayısı M.Ö. IV’yy’da Anadolu’ya getirilmiş yetişmesi için uygun iklim ve toprakları Anadolu’da bulunduğundan Anadolu kayısının ikinci vatanı olmuştur. M.Ö. I. Yy’da Roma ve Pers savaşları sırasında Ermeni tüccarlar tarafından önce İtalya’ya sonra da Yunanistan’a götürülmüştür. İtalya ve Yunanistan’dan diğer Avrupa ülkelerine geçişi uzun yıllar almış 13. Yy’da İspanya ve İngiltere, 17. Yy’da da Fransa ve Amerika’ya da götürülmüştür.

     Kayısı, coğrafik olarak dünyanın hemen hemen her yerine dağılmış olsa da daha çok Akdeniz’e yakın olan ülkelerde Avrupa, Orta Asya, Amerika ve Afrika kıtalarına yayılmış ve burada yetişme alanları bulmuştur. Dünya yaş kayısı üretiminde Türkiye birinci sıradadır. Türkiye’yi İspanya, İtalya, birleşik devletler topluluğu, İran Fransa, Yunanistan ve ABD izlemektedir. Bu birinci grup ülkelerin yaş kayısı üretimleri 100 bin tonun üzerindedir. Birinci gruba Fas, Pakistan, Suriye, Çin, Güney Afrika, Macaristan, eski Yugoslavya, Romanya, Avustralya, takip etmektedir.

     Dünya yaş kayısı üretiminin yaklaşık % 10-15’inin yapıldığı Türkiye’de 6 kayısı bölgesi bulunmaktadır. Bu bölgeler; devamı »

Bu yazı toplamda 1558, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

Tarihe not düşmek isteyenlere

Yazar ahmetodabasoglu | 19.02.2008 | Kategori Tarih

“Köşem yok” demeyin; İnternet bir derya. Hatta “tarihenot” düşmek isteyenler için böyle bir platform bile var.Fikri Olanlara! Tarihe not düşmek isteyenler bu sitede buluşuyor.

Geride bırakacak malınız mülkünüz olmayabilir. Önemli olan gelecek nesillere aydınlık, yol gösterici fikirleri taşımaktır. www.tarihenot.com sitesi bunun için kuruldu. Siyaset, ekonomi, kadın erkek ilişkileri her ne olursa olsun. Paylaşacak fikriniz var..

www.tarihenot.com

Geride bırakacak malınız mülkünüz olmayabilir. Önemli olan gelecek nesillere aydınlık, yol gösterici fikirleri taşımaktır. www.tarihenot.com sitesi bunun için kuruldu. Siyaset, ekonomi, kadın-erkek ilişkileri her ne olursa olsun.

Bu yazı toplamda 1156, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

21. yüzyılın başında genel durum… Dün’ü “okuyoruz..” Bugün’ü “yaşıyoruz!..”

Yazar ahmetodabasoglu | 11.02.2008 | Kategori Tarih

SUNUŞ
21. yüzyılın başında genel durum
Dün’ü “okuyoruz..” Bugün’ü “yaşıyoruz!..”
Dün;
Hükümet âciz, haysiyetsiz ve korkaktı!..
Devlet içten ve dıştan çökertilmeye çalışılıyordu..
Yabancı memurlar ve ajanlar yurdun her yanında faaliyette idi!..
Bir “lider” aranıyordu!..
“Demiryolları bizim değildi!
Kömür, şehir ışıkları ve suları, rıhtımlar, limanlar bizim değildi!
’Bu memleketin size ait olduğunu söylüyorsunuz. Neniz var bu topraklarda?’deseler, öz canımızı ve camilerimizi gösterebilirdik!
Değil bankamız, bankalarda çalışan Türk memuru yoktu!
İtalyan, Balkan, 1. Dünya Harbi ve Kurtuluş Savaşı sırasında iç ve dış tahriklerle irili ufaklı 60 kadar isyan olmuştu!
Padişah, halife, vezirler ve paşalar millete ihanet etmişlerdi!
Nice edebiyatçılar, şairler halka sövmüşlerdi!..”
“Ülkenin genel durumu ve görünüşü” şöyleydi. Mustafa Kemal anlatıyor:
“1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, 1.Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. (…) Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet, âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. devamı »

Bu yazı toplamda 7936, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

Share

En çok tartışılan Osmanlı padişahı

Yazar ahmetodabasoglu | 10.02.2008 | Kategori Tarih

Bugün, Sultan II. Abdülhamid’in ölümünün 90. yıldönümü. O kimilerine göre ‘Kızıl Sultan’ kimilerine göre ise ‘Ulu Hakan’… Peki 33 yıl Osmanlı’yı yöneten hükümdar nasıl biridir?

Bugün yazarı Erhan Afyoncu’nun Sultan ikinci Abdülhamit’le ilgili aktardıkları…

Bugün, Sultan İkinci Abdülhamid’in ölümünün 90. yıldönümü. İkinci Abdülhamid’i kimileri Kızıl Sultan diye aşağılarken kimileri de Ulu Hakan diyerek göklere çıkarırlar. Bu yüzden, İkinci Abdülhamid, en çok hakkı yenmiş ve en az anlaşılmış Türk hükümdarıdır.

En çok tartışılan Osmanlı padişahı İkinci Abbülhamid’in 33 yıllık hükümdarlık yılları tarihimizin en önemli dönemlerinden biridir. Türk tarihindeki en önemli örgüt olan İttihat ve Terakki bu dönemde kurulurken, hâlâ gündemimizden düşmeyen Ermeni meselesi ve Musul petrolleri meselesi de sultanın hükümdarlığında ortaya çıktı. Modernleşme tarihimizin en önemli adımlar sultan Abdülhamid döneminde atıldı. devamı »

Bu yazı toplamda 1891, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

“Kadınlara peçelerini nasıl attırdınız?” Atatürk türban sorununu nasıl çözdü?

Yazar ahmetodabasoglu | 10.02.2008 | Kategori Gündem, Tarih

Atatürk’e sormuşlar, “Kadınlara peçelerini nasıl attırdınız?” diye.. İşte yanıt ve devrimin gizli kalan yanı…

‘Güzel kadın başını açar!’

ATATÜRK’ün sağlığı sırasında kadınların giysisi konusunda katı davranılmadığını, hele zorla kadının başının açılmasına gidilmediğini o dönemi incelediğinizde görüyorsunuz.

1925 yılındaki kılık kıyafet devriminin bile yaratılan yeni bir anlayışla yerleştirilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. 1919 -1928 yılları arasında birçok günlük gazeteyi tek tek taradım. Yine 1938 yılına kadarki dergileri de taradım. 1928-1931 yılları arasında Eğitim Vekáleti İstanbul Müdürlüğü tarafından yayımlanan ‘Halk’ mecmuasında gördüğüm fotoğraflar dikkatimi çekti. Buradaki Halk Mektepleri’ne devam eden kadınların çekilmiş fotoğrafları var. Bunları incelediğinizde başı açık, sıkmabaş ve kara çarşaflı kadınların yan yana öğrenim gördüklerini görüyorsunuz. Gerek İstanbul’da gerekse Anadolu’nun diğer şehirlerinde bu fotoğraf aynı… Hatta diğer yıllarda da böyle…

SOYAK’IN KİTABI

Bunun doğrulayan bilgi ise Atatürk’ün ölümüne kadar Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapan Hasan Rıza Soyak’ın ‘Atatürk’ten Hatıralar’ isimli kitabında var. Bu kitabı bir süredir ilgiyle okuyorum. Buradaki çarpıcı bölümü aynen sizlere aktarmak istiyorum. Soyak diyor ki:

“Burada şunu belirtmek isterim ki, Atatürk kadınların açılıp medeni kıyafete girmeleri için kanuni bir mecburiyet konulmasına taraftar olmamıştır; filhakika çıkarılan kanunun umumi hükmüne göre memur olan hanımlara, dolayısıyla, böyle bir mecburiyet yüklenmekte ise de, istemeyenler için, istifa ederek bu yükten kurtulmak yolu da vardı ve açık bulunuyordu.

Atatürk, ‘Erkeklerin, kadına karşı duydukları sıkı ve şiddetli alaka; tamamen muhakeme ve şuur dışı bir histen doğmaktadır. Kadın yüzünden en yakın arkadaşların, hatta kardeşlerin ve baba ile oğulların birbirine can hasmı oldukları, öteden beri ve her gün, ibretle görülen olaylardandır. Bu itibarla, kadın ve kadın kıyafeti konusunda -velev bir azınlığa karşı olsun- zor kullanmak doğru değildir; iyi netice veremez’ diyordu. Ve umumi kültürü yükseltmek, her fırsatta ikna edici ve mantıki telkinlerde bulunmak, açılanları korumak yoluyla ve bilhassa geleneğin kadınlar üzerindeki derin tesiriyle, az zamanda, bu konuda da hedefe erişmenin mümkün bulunduğuna inanıyordu.

Hiç unutmam; eski Afgan Kralı Amanullah Han, memleketimize yaptığı bir ziyaretten avdetinde, buradan aldığı ilhamla, yeniliklere doğru bazı teşebbüslere girişmiş, bu arada kadın kıyafeti hakkında da bir kanun çıkartmıştı; bu hadiseyi Atatürk’e arz ettiğim zaman çok müteessir olmuş, ‘Eyvah adam gitti demektir; ben kendisine ısrarla bu mevzua girmemesini tavsiye etmiştim, çok yazık oldu’ demişti. Ve biraz sonra kralın taç ve tahtını terk ederek memleketinden kaçmaya mecbur olduğu görülmüştü.” (age. C.1, s.278)

‘ZORLAMA YAPMADIK’

Hasan Rıza Soyak konuyla ilgili olarak Fransız düşünür ve gazeteci Herriot’tan ise şu aktarmayı yapıyor:

“Atatürk’e sordum, demiş… Kadınlara peçelerini nasıl attırdınız?.. Cevap verdi; biz bu işte hiçbir zorlama yapmadık. Sadece bir gün, güzel kadınlar yüzlerini açabilirler, dedik; ertesi gün bütün kadınlar peçelerini atmışlardı.” (age. C.1, s.282)

Bir bilgi de bizzat Atatürk’ün kaleminden. Yıl 1916. Bakın not defterine neler yazmış:

“Saat 9 sonraya kadar Kurmay Başkanı’yla tesettür’ün kaldırılması ve sosyal hayatımızın iyileştirilmesi hakkında sohbet; 1- Muktedir ve hayata vákıf anne yetiştirmek, 2- Kadınlara serbestisini vermek, 3- Kadınlarla bir arada bulunmak, erkeklerin ahlakı, fikirleri, duyguları üzerinde etkilidir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.2, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1999, s.66)

İRAN’IN YANLIŞI

Evet… Büyük devrimci Atatürk, bu hassas konuyu bu ustalığıyla halletmişti. Hem de kimseyi incitmeden. Zaten her konuda hassaslığı böyle… Çünkü zamansız yapılan ve yersiz baskı ters teperdi. Gerçekten de öyle. Aynı hatayı İran Şahı Pehlevi de yapmış ve mollalara baskı uygulamıştı. Bu baskı ters tepmiş ve oğlunu tahttan düşürmüştü.

Atatürk’ün çok önemli bir özelliği de gerici hareketlere hep ‘mürteci’ demesi. Asla ‘şeriatçı’, ‘İslamcı’, ‘dinci’ gibi tabirler kullanmıyor. Gerçek dindarlarla bunu istismar edenleri birbirinden çok iyi ayırıyor. Bir de Türkiye’deki gerici ayaklanmaların arkasında hep emperyalizmin olduğunu çok iyi biliyor. Onun için duruşu da çok sağlam. Bunlara da göz açtırmıyor ve en şiddetli şekilde bastırıyor. Şeyh Said, Menemen ve Dersim isyanları gibi…

DEVRİM YASALARI DEĞİŞTİRİLEMEZ

Bugün başörtüsünü tartışıyoruz. Oysa kılık kıyafet kanunu, bir devrim yasasıdır ve değiştirilemez. Hatta değiştirmek için teklif bile verilemez. Bunun yolunu da Mustafa Kemal yıllar öncesinden kesmişti. O der ki: “Devrim yasaları, bütün yasaların üstündedir!” İşte bu kadar açık ve tartışmasız! Türk Devrimi, arkasında büyük bir savaş ve zaferi taşır.

Mustafa Kemal, kılık kıyafet değişikliğini devrimin coşkusuyla, şiddetsiz halletti. Toplumu devrime açmak, çağdaşlaşmak ve yenilik demekti. Eskiye dair ne varsa hesaplaşılıyor ve yıkılıyordu… Kara çarşaf da eski sistemin temsili kıyafetiydi. Onunla da hesaplaşıldı ve tarihin çöplüğüne atıldı. O gün, bütün toplum Mustafa Kemal’in arkasındaydı. Çünkü büyük zaferin komutanıydı. O ne dediyse oldu. Çünkü muzaffer komutandı. Bugün bunu simge yapanların ise arkasında emperyalist ABD ve AB var. Açıkça destekliyorlar. Ama unutmasınlar ki onların hiçbir zaferi yok. Yenilgiye mahkûmlar…

Ercan DOLAPÇI

Araştırmacı yazar Acılı kadının insanlık dersi ve iki başbakan

İNSANLARIMIZI Almanya’da yaktılar, Madımak yangınına benzeyen bir yangınla çoluk çocuk ateşe verildi. Yaşamı bilinemez ama ölümü kesinlikle romanlara konu olması gereken bir Müslüman Türk kadını, önce ana olmanın uhrevi asaletini; kadın olmanın muhteşem cesaretini dünyaya haykırırcasına, hayatını ancak bir film karesinde görülebilecek bir özveriyle hiçe sayarak… Yürüme engelli kocasını, ateşlerin içinden alarak kurtardı, döndü küçük çocuğunu da kurtardı ve alevler her yanı kaplayınca diğer iki çocuğu ile birlikte Hakk’a yürüdü.

Başbakan, o Müslüman Türk kadınının yakıldığı Ludwigshafen’e gitti; bu acının insanlığı birleştirmesini diledi. İnsanlık, bir kadının insanlık destanını yazdığı yerde Türk Başbakanı’nın yanında, Almanya’nın kadın Başbakanı Merkel’i de görmek isterdi. Daha başka bir yerde, Erdoğan ile birlikte Türk gençlerinin entegrasyonunu konuştu ve Müslüman kadının yakıldığı yere gelmedi, işin acı tarafı Türk Başbakanı bunu hiç dert etmedi.

Erdoğan ‘dindar’ bir Başbakan olarak, Türkiye’nin gündemini türbana kitlemişken, mutlaka başı örtülü bu kahraman Türk kadınının hatırasına gereken saygıyı göstermeyen, yangından sorumlu ülkenin kadın başbakanı ile sudan muhabbetler yaparak bu saygısızlığa ortak olmadı mı? Hayat, önemli mevkileri işgal edenlere, tarihin önemli anlarında büyük sorumluluklar yükler, ya gereğini yaparsın ya da bu büyük sorumluluğun altında ezilirsin.

Hürriyet
Yalçın BAYER

Bu yazı toplamda 5963, bugün ise 4 kez görüntülenmiş

Share

Osmanlı Tarihi

Yazar yucin | 07.02.2008 | Kategori Tarih


Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu

İlhanlıların zayıflamasından faydalanan Osman Bey, bağımsız hareket ederek Osmanlı Devleti’ni kurmuştur (1299).
Osman Gazi’nin, Ahi şeyhlerinden Edebali’nin kızıyla evlenmesi Anadolu halkı tarafından kabullenilmesini ve desteklenmesini sağlamıştır. devamı »

Bu yazı toplamda 1843, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share