cnc, istanbul, torna, işleme merkezi


Kızılderililer’in ‘Gözyaşı Yolu’ ….

Yazar admin

Her türlü güncel ve genel bilgi rafist.com

Kızılderililer’in ‘Gözyaşı Yolu’

Amerika’daki Kızılderililer, geçen hafta “artık ABD yönetimini tanımadıkları” şeklindeki bir açıklamaları nedeniyle hemen tüm basının gündeminde yer aldılar. Genelde sansasyonel ve “Oturan Boğa ayaklandı” gibi bir yanıyla da küçümseyen bir biçimde verildi bu haber. Ama sözkonusu olan halkın yaşadıkları, bu sansasyonel başlıkların ifade edemeyeceği kadar büyük acıları, vahşetleri barındırıyordu.

“ABD’nin yaptığı Kızılderili soykırımı”ndan ülkemizde çok söz edilir. Ne zaman ABD Senatosu’nda “Ermeni Soykırımı”yla ilgili yasa tasarısı gündeme gelse, ülkemizdeki egemen sınıf sözcülerinin aklına da Kızılderili soykırımı gelir. Yasa ABD gündeminden çıkınca, egemen sınıflar da Kızılderili soykırımı meselesini unutur, rafa kaldırırlar.

Düzeni savunan hiç kimse, Amerika’yı katliamları için eleştirimez. Eleştirse de riyakarcadır. Bu eleştiriyi, halkların acılarını paylaşarak, yalnız devrimciler yapabilir.

Kristof Kolomb, Amerika kıtasını keşfettiğinde, 25 milyonu Kuzey Amerika’da olmak üzere kıtada toplam 75 milyon civarında Kızılderili olduğu tahmini yapılıyor… İngilizler, Amerikada yeni bir devlet kurmaya geldiklerinde ise, ABD sınırları içinde kimine göre 3, kimine göre 8 milyon Kızılderili vardı. Soykırımı gerçekleştiren Amerikan yönetimine göre ise, Kızılderililer 500 bin kadardılar, yani o kadar da fazla öldürmemişlerdi!


İklim ve toprağın yarattığı farklı çevre koşullarının etkisi altında yüzlerce farklı kabile kültürü ve yaklaşık iki bin kadar değişik dil geliştirmişti Kızılderililer.

Tarımı bir sanat gibi geliştirdiler ve kendi kendine yetişmeyen, mutlaka ekilmesi, budanması, gübrelenmesi gereken mısırın yetiştirilmesinin inceliklerini kavradılar… Fakat daha fazla gelişmelerine imkan vermedi emperyalist “beyaz adam.”

Kızılderililer’in topraklarına el konulacak, Kızılderililer de toprakta köle haline getirilecekti.

Tarihin gördüğü en uzun ve vahşi operasyonlardan biri bu gerekçeyle başlatıldı Kızılderililer’e karşı. Kimi kendi toprağında katledildi, kimi toprağından sürüldü, açlıktan ölüme mahkum edildi.

Bu soykırım sürecinin tümünü iki dergi sayfasında anlatmak elbette mümkün değil. Ama sanmayın ki, bu vahşet, bu katliam, yüzlerce yıl önceydi. Hayır, 20. yüzyılda hala devam ediyordu. Şimdi size işte bu dönemden bir kesit anlatacağız esas olarak.

Kızılderililer’in Cherokee olarak tanınan kabilelerinin toprakları, bugünkü ABD sınırları içindeki Kuzey ve Güney Carolina, Georgia, Tennessee ve Alabama eyaletlerinin tamamını kaplıyordu.

Başta İngilizler olmak üzere Avrupalılar’ın bu topraklara hücum etmesiyle, ilk darbeyi, onların getirdiği bulaşıcı hastalıklardan yediler. Yüzlerce yıldır kirlenmemiş bir toprak, su ve havayla haşır neşir bünyeleri alışık değildi ve mikroplar onları büyük bir kırımdan geçirdi.

“Beyaz”lar, tüm diğer Kızılderililer’i olduğu gibi, Cherokee’leri de “uygarlaştırmaya” karar vermişlerdi.

ABD yönetimine göre, Cherokee’lerin uygarlık dışı kalmalarının temel nedeni, yerleşik hayata geçmemiş olmalarıydı. Bu düşünceden hareketle de avcı bir toplum olan Cherokee’ler, yerleşik hayata zorlandı.

ABD yönetiminin planının esası şuydu. Cherokee’ler, “çiftçi olacak, okulda eğitilecek, Hristiyanlaştırılacak” ve böylece de o geniş arazilere artık ihtiyaçları kalmayacaktı.

Cherokee’ler ABD yönetiminin bu planına kısmi direnişler dışında uydular. Aynı dönemlerde, ABD yönetiminin yerleştirme veya sürgün politikalarına direnen kabilelere karşı büyük katliamlar gerçekleştiriliyordu.

1820-30′larda Cherokee’ler büyük ölçüde yerleşik hale getirilmişti. Cherokeeler, 1827′de de ABD federal yasalarına uygun bir anayasa dahi kabul etti.

Fakat… düzene sağladıkları bu uyum da, Cherokee’leri soykırımdan kurtaramadı. Çünkü…

Çünkü, Cherokee anayasasının kabul edilmesinden sadece bir yıl sonra, Cherokee’lerin mülkiyetindeki Georgia bölgesi topraklarında zengin altın damarları bulundu.

O altını ele geçirmek için, Cherokee’leri, iyice sıkıştırılmış oldukları bu bölgeden de atmak gerekiyordu.

Yapılacak şey belliydi: Tehcir.

Sömürücü egemen sınıfların Türkiye’de, Rusya’da, Hindistan’da veya başka birçok yerde kullandığı bu yöntemi kullanacaktı Amerika da.

1830′da, ABD Başkanı Andrew Jackson’un önerisiyle, Amerikan Senatosu, “Cherokee’ lere ait 400 bin hektar toprağa el koymaya ve 16 bin Cherokee ile toplam 100 bin Kızılderili’yi Missisippi Nehri’nin ötesindeki Oklahoma’ya sürme kararı” aldı.

Karar, 1938 yılında, artık ABD’nin, Avrupa’nın medeniyetleriyle çok övünmeye başladığı o dönemde, uygulamaya konuldu.

28 Ağustos günü, her biri 1200 Cherokee’den oluşan 13 konvoy insan, Georgia’dan Oklahoma’ya doğru yola çıktı.

Üç güzergahtan ilerliyordu Kızılderililer. Bu zoraki bir yolculuktu. Ki, her yürüyüş kolunun etrafı federal ordunun görevlendirdiği silahlı birlikler tarafından kuşatılmıştı ve öyle yürüyorlardı. 20. yüzyılın ortasında köle ticareti dönemlerini hatırlatan bu sahne yaşanıyordu.

Bu zoraki yolculuk, aynı zamanda çok zorluydu da. Açlık, hastalık, coğrafyanın zorlukları üst üste binmişti. En zorlu güzergah, 1500 kilometre yürütüldükleri kuzey güzergâhıydı. Evet, 1500 kilometre boyunca silahların gölgesinde yürütüldüler sürgün yolunda. Missisippi’yi aştılar. 1939 yılının Mart’ında, yani yola çıktıklarından yaklaşık 7 ay sonra, Oklahoma’ya vardıklarında, sadece Cherokee kabilesi üyelerinden oluşan tehcir kafilesindeki 16 bin kişiden 4 bini yollarda ölmüştü. Yola çıktıkları halklarının dörtte birini kaybeden Cherokeeler, bu yola “Gözyaşı Yolu” adını verdiler. Diğer güzergahlardaki yüzbin Kızılderili’nin kaybı da Cherokee’lerden aşağı değildi.

Gözyaşı yol olmuştu. Veya yollar gözyaşı dolmuştu. Her iki türlü tasvir edebilirsiniz.

Cherokee’lerin liderlerinden John Ridge, sürgün kararından sonra şöyle diyecekti: “Avcılık ve savaşçılık geleneklerimizi bırakmamızı istediniz, bıraktık. Cumhuriyetçi bir hükümet kurun dediniz, sizinkini örnek alarak kurduk. Toprağı işleyin, zanaat öğrenin dediniz, yaptık. Putlarımızı inkâr ettik, sizin tanrınıza tapmamızı istediniz, taptık…”

Emperyalizm, ne zaman halkların şu veya bu düzeyde boyun eğmesiyle yetindi ki?

Daha çarpıcı olan ne biliyor musunuz?

Cherokee’ler, önce Georgia bölgesinin bir bölümüne sıkıştırılmışlardı. Orada altın çıkınca Oklahoma’ya sürüldüler. Ama bitmedi tarihsel sürgünleri. Çünkü, 20. yüzyılın başında da bu kez Oklahoma topraklarında petrol bulundu. Ve Cherokee’ler, Oklahoma’dan da sürüldüler.. Bu sürgün onları darmadağın etti.

Kızılderililer, insanlık tarihinin en büyük soykırımını yaşayan halktırlar. Öyle ki, sömürgeci ülkelerin keşfettikleri ülkelerde karşılarına çıkan Kızılderililer, yüzyıllarca insandan sayılmadılar.

O kadar ki 1537′de Papalık, “Kızılderililer’in de insan olduğunu ilan eden” bir karar almak durumunda kalmıştı.

Yasalar, yüzyıllar boyu, köleleştirilmiş Kızılderililer’in çocuklarının ve torunlarının da köle kabul edileceğini hükme bağlamıştı. Kalıtımsal kölelik sistemi, 1600′lerde üç kuşağı kapsarken, 1700′lerde yasa dört kuşağı kapsayacak şekilde değiştirildi.

İngiltere’den gelip Kuzey Amerika’ya yerleşen göçmenler, gelişlerinden itibarenki üç yüz yıl içinde, Kızılderililer’in kelimenin gerçek anlamıyla kökünü kazıdılar. Kızılderililer topraklarını savunuyor, kendi istekleriyle topraklarından ayrılmayı kabul etmiyor, göçmenler de kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden Kızılderililer’in çoğunu öldürüyorlardı. Mızraklarla ateşli silahların çarpışmasında kazanan ateşli silahlar oluyordu. Göçmenler, bir Kızılderili tutsak ya da onun kafatasını getirene 40 İngiliz lirası veriyorlardı. Bu ödül, sonraki dönemlerde 100 İngiliz lirasına kadar yükseldi. Çocuk ve kadın kafatası derileri için bu ödülün yarısı ödeniyordu.

Bu vahşeti yaşayan Kızılderili bilgelerden biri şöyle anlatıyordu:

“O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları, hala o genç gözlerimle görebiliyorum.

Ve orada, o kanlı çamurun içinde bir şeylerin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum.

Evet, bir halkın düşü öldü orada. Güzel bir düştü evet... Sonra bir ulusun umudu kırılıp paramparça oldu. Artık yeryüzünün merkezi yok, ölüp gitti kutsal ağaç.”

Bugün Cherokee’ler, diğeri Kızılderililer’le birlikte, Amerikan toplumundaki en yoksul kesimi oluşturuyorlar.

Amerika’nın tablosunu şöyle özetlemişti bir yazar:
Yokedilmiş İnsan; Kızılderili
“Hak’sız İnsan; Siyah Derili
“Haklarıyla insan”; Beyazlar

Birincisi yokedildi; ki Amerika’nın gerçek sahipleriydiler onlar. İkincisi ise şu anda yozlaştırılmış, çürütülmüş, sefalete itilmiş, 1,5 milyondan fazlası hapishanelere atılmıştır. Üçüncüsüne gelince, o da tek kategori değil. Ezeni başka, ezileni başka bir mecrada sürdürüyor tarihini..

Egemen “beyaz adam”ın tarihi, hala kanla katliamla vahşetle yazılmaya devam ediliyor. Egemen “beyaz adam”ın emperyalist Amerika’sı, hala soykırımı devam ettiriyor…

Bu yazı toplamda 10768, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share
Ev ve İş Telefonu Başvurusu Yapmak İçin; Buraya tıklayınız...

CommentYorum