cnc, istanbul, torna, işleme merkezi


“Amerika beni yut, bana huzur ver”

Yazar jawscod2

Her türlü güncel ve genel bilgi rafist.com


Berrin Karakaş’ın haberi

Kamer Genç’e saldıran Meclis öfkesi, başbakanımızın ani öfke krizcikleri, üçüncü sayfalarımızın koyu kırmızı renkleri ve daha niceleri arasında, doyum olmadı romanın efendisi Salman Rüşdi ve gecikmiş ‘Öfke’sine

Bol öfkeli bir cumartesi trafiği içinde, Sir Ahmed Salman Rüşdi’nin çok öncelerde çevrilmesi gerekirken, nisan itibariyle dilimize kazandırılmış 2001 tarihli eseri (elâlem son roman ‘Floransa Büyücüsü’ ile uğraşadursun) ‘Öfke’ elimde, Yeşilköy-Taksim minibüsünde, ‘öfkelendim de duruldum’ seferindeyim. Cuma gecesi kitap sonuna dayanmış, nedense finali bu sefere kalmış. Sebebi, yolculuk başlayınca anlaşılmış.


‘Öfke’nin baş karakteri, küçük Amerikalığımızın ispatı bir küçük hanım, bir diğer arkadaşına nasip olmamış yakışıklı gençle buluşmasını anlatıyor telefonda ballandıra ballandıra, kelimeleri yaya yaya. Yanında, Aksaray’da inecek bir Rus hanım, ana dilinde, bilinmez kime, bir şeyler anlatıyor. Minibüsün şoförü patlıyor sonunda yanında oturana; “Abla ya, sen sabahtan beri nası okuyon da anlıyon o kitabı. Saygıdan ben radyoyu kıstım ama…” deyip, arkasında oturan Küçük Amerika vatandaşını işaret ediyor. “Önemli değil, kitap da onlardan bahsediyor zaten” diyor kitap okuyan da, minibüs şoförü anılarına dalınca, kitap kapanıyor: “Bak abla, ben kulaklıkla konuşurum telefonda. O da acil durumlarda. Geçen gün karım hasta, aradı. Arkadan bir ukala, ‘Kenara çek öyle konuş’ diye bağırdı. 3 lira 600 kuruşa satın aldı sanki bizi. Karım da psikopattır ha. Psikopat dediysem, gerekli cevabı verir.” Bıçkın minibüsçünün, “Hooppp beybaba nası vurcam diye mi merak ettin, gazla gazla!!!” bağırtısıyla minibüste kopuyor patırtı. Küçük Amerika vatandaşı bile telefonu kapattı. Rüşdi Bey özet yaptı: “Hayat öfkedir. Cinsel, ödipal, siyasi, sihirli, hayvanca öfke bizi en yüksek doruklarımıza çıkarır ve en bayağı derinliklerimize indirir.” Peki ‘Öfke’ kitabındaki New York ‘delisi’ Profesör Malik Solonka’nın ‘Öfke’si niyedir, kimedir, kimleredir?

Yağmurdan kaçarken…

Saat başı yeni lokantaların açıldığı, zengin züppelerin moda sebebiyle fakir kılığında takıldığı, reklam panolarının King Kong gibi duvarları sardığı, Stanley Kubrick’in ‘Gözleri Tamamen Kapalı’ filmi misali seks partili, gizemli cinayetli kulüplerin fiyaka sattığı, buralara üye olmanın prim yaptığı, hanımların “Soyu tükenmiş dağ keçilerinin yumuşak sakallarından dokunmuş, kuştüyü hafifliğinde şallar” giydiği (Buradan sonra yazıya tırnak içinde karışanlar Salman Rüşdi’nin satırları olacaklar) bir dünyada, New York sokaklarında bir felsefe profesörü  Solonka, Londra’dan buralara kurtulmaya gelmiş güya. Üvey baba tacizi barındırır geçmişinden, kendinden, ailesinden, köklerinden kaçma bir profesör olarak kurtulmaya. “Amerika beni yut, bana huzur ver” satırlarıyla ya da yutulmaya. Solonka’nın öfkesinden nasibini almayan kimseler kalmıyor kitapta. İngiltere’nin biricik kraliçesi (“Nankör Rüşdi, sir unvanını sana neresi verdi” mi demeli şimdi?), Bill Clinton-Monica Lewinsky oral seks meselesi, para-vicdan ikilisi, işi gücü bırakmış, “Aşk beynin neresinde” gibi meselelere takmış bilim adamları…

Bu mahallede yaşar

Tüm bunların arasında, “Gangster Tony Soprano bir deli doktoruna gidiyor olabilirdi, ama canı cehenneme, kurmaca bir karakterdi o” diyen Solonka, elbette deli doktoruna gitmek yerine yavaş yavaş delirmeyi seçiyor sanki. “Ne dedin, Nina’nın adını taşıyan bir parfüm mü üretilecekmiş, aman şekerim, o kadının işi çoktan bitti”, “Karen’in son kitabını okudun mu? Hayat Boyu İnce Baldırlar”, “Eskiden buralarda Naomi Campbell, Courtney Love ya da Angelina Jolie’yle karşılaşırdım. Şimdiyse mini düşükçene (Monica Lewinsky). Mahallenin kalitesi iyice düştü değil mi?” tadında muhabbetler ışığında, Solonka’ya ne kalıyor ki yutulmaktan başka?

Minik Beyin’in biçtikleri…

Öyle okunuyor ki, eski karılarından, İngiltere’deki Kings College günlerine, Solonka’nın hayatında, yaratıcısı Salman Rüşdi’nin hayatından da kareler saklı.

Ve gelecek: “Herkesin şansını denediği ve kazanmayı beklediği bir kumarhane olan New York’tan gelecekken, bütün iyi niyetle yarattıkları, Profesör Solonka’ya Frankeinstein misali ‘canavar’ halinde geri dönecek. Londra’da, akademisyenlerin esneyen çenelerinden daralıp, televizyon dünyasına kendisini attığında yaptığı minik bebeklerin felsefe tartıştığı program Minik Beyin, albümler yapan, yakışıklı villalarda oturan bir sarışın olarak şov dünyasına düşecek. New York’ta, aşkı bulup öfkesi geçti geçecek zamanlarında hazırladığı internet sitesi de aynı kaderi paylaşacak. Öylesine kült olacak ki sitenin karakterleri, profesörün aşkını çalan devrimci kahraman bile karakterlerden en cesurunun kostümüyle devrimi yapacak. Ve zamanla orijinal metni kimse hatırlamayacak. Tıpkı Jennifer Lopez’in ‘Hücre’ filminin, Raquel Welch’in oynadığı ‘Fantastik Yolculuk’ filmi olduğunu hatırlamadıkları gibi. ‘Her şey kopya, geçmişten bir yankı’ diye düşünecek Profesör Solonka.”

Mila, Neela, Sara…

‘Öfke’de kadınlar, engin sinema bilgisiyle kitabın her yerinde hava atar Rüşdi’nin dilinde, sanki bir Woody Allen filmindeler. Babasına ve babasının da hayran olduğu profesöre hayran yeni dünya akıllısı, teknolojik savaşçı Mila, ciltlerce kitabı ezbere bilir, sonrasında reklam dünyasında, zengin kocalarla servetler devirir eski eş Sara, “Yıkılan her evlilik devam ederleri sorguya çeker”i pek güzel becerir terk edilmiş eş Eleanor, New York medyasına canım feda ‘haberciler’, çimdik popolar ve büyük aşk Neela. Bu arada Neela’nın, Rüşdi’nin ‘Öfke’ gibi başka kitaplarını da adadığı biricik aşkı Padma’yı hatırlattığı ayrıntısını da yazmalı. Madem öyle, ‘paparazzi bilir hepsini’ de girsin devreye. Rüşdi, 2004’te evlendiği, genç mi genç, güzel mi güzel Hint asıllı manken Padma’dan, 2007 itibariyle ayrıldı. Ayrılık Padma’nın kararıydı. Büyük yazar, bu büyük bunalım sebebiyle neredeyse son romanı ‘Floransa Büyücüsü’nü yazamayacaktı. Bunalımın etkileri hâlâ sürüyor.

‘Sinirli’ Sevdalı Ali

Madem ‘Öfke’nin finaline bir minibüste selam verdik, yazıyı da bitirelim New York’ta bir takside. Profesörün tabiriyle Sevdalı Ali, Müslüman taksici, başlasın küfre: “Kendi gün değmemiş bacısını beceren kâfirler, sizler ve lanet olasıca döküntü arabalarınız, Allah’ın cehennemini boylayacaksınız.”

‘Öfke’de Sevdalı Ali gibi niceleri bulunmakta, New York’tan insan manzaralarında. Rüşdi’nin memleketlileri Hint asıllılar pek sevilmiyorlar mesela oralarda. Niye: “Çok çalışırlar, kabuklarından çıkmazlar ve kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sanırlar.” Manzaralar içerisine üçüncü milenyum zamanlarının teknoloji hâkimi süper çocuklarını, beyazlar gibi olmak adına neler neler yapsa da hep ‘siyah’ kalacak ünlü gazeteciyi, seri cinayetler işleyen, B&E kulübünden zengin ünlüleri, Yahudi musluk tamircisini, Polonyalı temizlikçi Wislawa’yı ve daha nicelerini de ekleyip, “Şimdi herkes Amerikalıydı, en azından Amerikanlaşmıştı: Hintliler, İranlılar, Özbekler, Japonlar, Lilliputlular” diyelim.

Elveda Roma

Her dilden, dinden ve milletten insan bulunur ABD, bu haliyle Roma İmparatorluğu’yla kıyaslanmayı da hak ediyor tabii ‘Öfke’de. İmparatorluğun çöküşüne gelince: Şöyle, “Ey Rüya Amerika, medeniyetin büyük yolculuğu obezite ve ıvır zıvırla, Roy Rogers ve Planet Hollywood’da, USA Today’de ve E!’de mi sona erecekti; yoksa milyon dolarlık televizyon yarışmalarının açgözlülüğünde ya da duvardaki sineği bile izleyen röntgencilik tutkunluğunda mı veya konukları şovdan sonra birbirini öldüren Ricki, Oprah ve Jerry’nin günah çıkarma hücrelerinde  ya da karanlıkta oturup cehaletlerini beyazperdeye doğru ulayan gençler için tasarlanmış, tuvalet mizahı yapan salak ile avanak komedilerinde mi?” Bu soruyu henüz bir imparatorluk olmasak da imparatorluğun her yana sirayet etmiş huylarını barındırmamız bakımından memleketimiz için de sorabiliriz. Küçük Amerikalığımızı ‘Lost’ dizisinin büyük ilgi görmüş kişisi Josh Holloway bile çözmüş iki dakikada. “İnsanlarınız ne kadar lüks, arabaları ne kadar lüks” deyivermiş. Bu, ‘Bir İmparatorluğun Çöküşü’ kıvamındaki final arkası, bir başka romanın efendisi Orhan Pamuk’u, New York’ta düşündük de, ne kral olurdu okumak böylesi bir New York romanı Sayın Pamuk’tan.

Bu yazı toplamda 1240, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share
Ev ve İş Telefonu Başvurusu Yapmak İçin; Buraya tıklayınız...

CommentYorum