cnc, istanbul, torna, işleme merkezi


IHTlSÂB

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Islâm cemiyetinde iyilikleri emretmek ve kötülüklerden vazgeçirmek suretiyle, sosyal huzuru saglamak için yapilan is; Emr-i bil ma’rûf ve nehy-i anil münker. Bu vazife, muslümanlarin bir kisminin yapmasiyla digerleri üzerinden sakit oldugu için islâm devletlerinde hükümdarlar bu isle vazifeli me’murlar tâyin etmislerdir. Osmanlilardan önceki islâm devletlerinde bu vazifeye hisbe ve bunu yapan me’mura da muhtesib; Osmanlilarda ise bu ise ihtisâb, vazifelisine de ihti sâb agasi ve muhtesib denilmistir.

Iyilikleri emretmek ve kötülüklerden vaz geçirmek gayesiyle kurulan bu müesseselerin basinda bulunan muhtesib, dînin hos karsilamayip çirkin gördügü her türlü kötülügü (münkeri) ortadan kaldirmaya çalisirdi. islâm ülkesinde müslümanlarin Cuma namazinda camiye gitmelerine dikkat eder, sayilari kirki asan topluluklarda cemâat teskilâtinin kurulmasini saglardi. Ramazan ayinda alenen oruç yiyenler, içki içip sarhos olanlar, iddet beklemeden evlenen kadinlar, yasak mûsikî âleti çalip âlem yapanlar, velhâsil islâm’a muhalif hareket edenler hep muhtesibe hesap vermek mecbûriyetindeydiler.
devamı »

Bu yazı toplamda 1820, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

Share

Türk Hamamı

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Türkler, tarihi asaletleri ile temiz bir millettir. Islâmiyet’i kabul etmeleri ve islâmiyetin temizlige ait hükümlerini büyük bir titizlikle uygulamalari neticesinde bilhassa, Istanbul’un fethinden sonra bu sehirde ve Devletin dört bir yaninda binlerce hamam yaptilar.Türkler’de îslâmiyyet’in emirlerinin geregi olarak her evde özel olarak hamam bulundugu gibi, meselâ onyedinci, yüzyilda, yalniz Istanbul’da 168 adet büyük çarsi hamami vardi.

Türk hamamlari ve özellikleri:

Türk hamamlari baslica üç kisma ayrilir. 1-Soyunma yerleri. 2- Yikanma yerleri. Yikanma yerleri de a) Sogukluk b) Hamam 3- Isitma yeri: Külhan.
devamı »

Bu yazı toplamda 1319, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

Share

DARÜLFÜNUN

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Fen ilimleri evi, üniversite. Osmanli Devleti’nde medrese disinda bir darülfünun açilmasi fikri, ilk defa Abdülmecîd Han zamaninda 1845’de Geçici egitim meclisi (Meclis-i muvakkat-i maâ-rif) tarafindan tanzim edilen egitim programinda yer aldi.

Böyle müessesenin çalismaya baslamasi için; bina, ögrenci, ögretmen ve kitap gibi dört ana unsurun saglanmasi gerekliydi.

Bina için taninmis italyan mîmâr Fossati getirilip projeler yaptirildi. 1846 yili Ekim ayinda Ayasofya Camii yakinindaki bir arsada temel atildi. Darülfünun ögretimini tâkib edebilecek seviyede ögrenci yetistirmek maksâdiyle lise seviyesinde dârülmaârif adiyla bir okul kuruldu (1849). Bundan baska darülfünuna ögretim üyesi yetistirmek maksadiyla Avrupa’ya ögrenciler gönderildi. Okutulacak derslerin kitaplarinin seçimi, tercüme ve te’lif suretiyle hazirlanmasi için de Encümen-i dânis kuruldu.
devamı »

Bu yazı toplamda 6153, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

DÂRÜ’L-HADlS

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Hadis ilminin ögretildigi medreselere verilen isim. Ilk darü’l-hadis medresesi, Selçuklu Atabegi Nureddin tarafindan Sam’da açilmistir. Böylelikle hadis ögrenimi camilerden medreselere geçmeye basladi. Sonradan darü’l-hadis medreselerinde Kur’an-i Kerim’e ait ilimler de okutulmaga baslandigindan, bu medreselere Darü’l-Kur’ân ve’l-hadis ismi verilmistir.

Anadolu’da ilk darü’l-hadis, Ilhanli veziri Semseddin Cüneynî’nin Sivas’ta kurdugu medresedir. Osmanli Devletinde ilk Darü’l-hadis Bursa’da, 1447’de ise Sultan Ikinci Murad tarafindan Edirne Üçserefeli Camii Külliyesi içinde ögretime açilmistir. Istanbul’da ilk darü’l-hadis Süleymaniye Camii Külliyesi dahilinde açilmistir. Daha sonra mevcutlari artan darü’l-hadislerin sayisi Onyedinci asirda 135’e kadar çikmistir.
devamı »

Bu yazı toplamda 8058, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

Darulaceze

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Kadin-erkek, yoksul, sakat ve kimsesiz çocuklari korumak için sultan Ikinci Abdulhamid Han devrinde yaptiralarak hizmete giren acizler yani düskünler yurdu.

Sultan Abdulhamid Han, yoksul ve sakat kimseler yaninda, Istanbul’da basibos gezen çocuklarin da bir araya toplanarak, san’at sahibi olmalarini saglamak, ihtihar ve kimsesizlerin son yillarini huzur içinde geçirmelerini te’min etmek maksadiyla, sadrazam Halil Rifat Pasa’ya bir darülaceze (düskünlar evi) kurulmasi emrini verdi. Halil Rifat Pasa, Okmeydani semtinde böyle bir müessesenin kurulmasinin muvafik olaçagina bildirdi ve 7 kasim 1892 tarihinde Darülacezenin temeli atildi. Insaat masraflarinin çogunu Abdulhamid Han karsiladi. Hayir sahibleri de ianelerde (yardimlarda) bulundular. Bizzat Halil Rifat Pasa, evindeki degerli esyayi ve gümüs takimlarini satarak bu tesebbüse istirak etti.
devamı »

Bu yazı toplamda 1368, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

KANUN-İ ESASİ

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Osmanlı Devleti’nde mutlak monarşiden anayasalı monarşiye geçişi belirleyen ve meşrutiyet reşiminin temellerini atan anayasadır.

Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaş hazırlıkları içine girdiği sırada Sultan II. Abdülhamid tahta geçti (31 Ağustos 1876). İç ve dış sorunların giderek ağırlaştığı bir sırada Mehmed Rüştü Paşa’nın sadrazamlıktan çekilmesi üzerine II. Abdülhamid, Mithad Paşa’yı bu makama getirmek zorunda kalmıştı.

Mithad Paşa, Avrupa devletlerine verdiği sözü yerine getirerek anayasal düzene geçilmesini savunuyor, uluslararası konferans ve benzeri müdahalelerin ancak bu yolla önlenebileceğini ileri sürüyordu. Padişah, Mithad Paşa’nın hazırladığı “Kanın-ı Cedid” adlı anayasa taslağı yerine, Fransız Anayasası’nı çevirtip nazırlarına inceleterek ikinci bir taslak hazırlattı. Anayasayı hazırlamakla görevli 28 kişilik Cemiyet-i Mahsusa’nın düzenlediği son taslak Heyet-i Vükela’da (Bakanlar Kurulu) kesin biçimini aldıktan sonra padişahın bir hatt-ı hümayunuyla kabul edildi (23 Aralık 1876).
devamı »

Bu yazı toplamda 1269, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

Islahat Fermanı

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Tanzimat fermani yeterli bulunmayarak, gayr-i müslimlere daha fazla haklarin verilmesi için 1856’da yayinlanan ferman. Gül hâne Hatt-i hümâyûnu gibi, imparatorlukta yapilmasi kararlastirilan yeni bir düzenin program ve prensiplerini içine alir. Bu ferman esâs olarak Tanzîmât hükümlerini tekrarlayan, onlari açiklayan ve genisleten bir fermandir.

Rusya, Avrupa siyâsetinde te’ sirli bir rol oynamaya basladiktan sonra, Osmanli Devleti’ni tasfiye ederek sicak denizlere inmegi ana siyâseti kabul etmisti. Bu gayesine erisebilmek için devletlerarasi münâsebetlerin ortaya çikardigi imkânlara göre; ya Osmanli topraklarini Rus imparatorluguna katacak, bu olmazsa ayni topraklari alâkali Avrupa devletleriyle paylasacak, bu da olmazsa, Osmanli arazisi üzerinde muhtar veya müstakil devletler kurulmasini saglayip, bunlari yeri geldikçe kontrolü altina alacakti. Ilk iki yol imkânsiz göründügü için Rusya bilhassa üçüncü yolu seçip, faaliyetlerini yogunlastirdi. Bu gayenin tahakkuku için Osmanli Devleti içerisindeki Ortodoks tebeayi himaye etme ve imtiyazlarini çogaltmak isteklerinde bulundu. Diger taraftan, Rusya’nin sicak denizlere inmesini, bilhassa Akdeniz’e inerek Hindistan yolunda tehlike teskil etmesini istemeyen Ingiltere de Ruslara karsi çikiyor ve Osmanli Devleti’ni destekler görünüyordu. Böylece bir taraftan Ruslara mâni olurken, diger taraftan Osmanli Devleti’ni Ruslarla mesgul ederek Hindistan’da serbestçe hareket ediyordu. Fransa ise; Avrupa siyâsetinde Rusya ve ingiltere’den geri kalmak istemiyor, Rusya’nin Akdeniz’e inmesinin Fransizlarin buradaki ticâretine sekte vuracagini düsünüyordu. Bu maksatla Osmanli Devleti’ni Ruslara karsi destekliyordu. Diger taraftan da Osmanli Devleti içindeki Katoliklerin hâmiligine tâlib oluyordu. Iste bu siyâsî atmosferde 1854 senesinde çikan Osmanli Rus harbinde, Avrupa devletleri Osmanli kuvvetlerinin yaninda yer aldilar.
devamı »

Bu yazı toplamda 1496, bugün ise 1 kez görüntülenmiş

Share

Tazminat Fermanı

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

3 Kasim 1839’da Sultan Abdülmecid’in sadrazami Mustafa Resid tarafindan Gülhane Parki’nda yabanci devletlerin elçileri ve büyük bir halk toplulugunun huzurunda okunan, kisilerle devlet arasindaki iliskilere hukuki yönden yenilikler getiren, seriata dayanan eski yasalari tamamen degistirmeyi öngören, Tanzimat-i Hayriye adi verilen islahat hareketinin siyasal ve hukuki yönden teminat altina alan belge.

Yeniçeri Ocagi’nin bozulmaya baslamasi nedeniyle Sultan II. Mahmud döneminde baslayan yenilik hareketleri ve Sultan Abdülmecid’in tahta çikar çikmaz islahat hareketine devam etmek amacinda oldugunu göstermesi Osmanli Devlet yapisindaki degismin baslangiciydi. Sadrazam Mustafa Resid Pasa, Gülhane Hatt-i Hümayununu Padisah adina kaleme almis; devlet ve birey arasindaki iliskilerde devletin modernlestirilmesi amacina dayanan temel ilkeler kabul ve ilan edilmistir. Tanzimat Fermani’nin tam metni söyledir ;
devamı »

Bu yazı toplamda 4762, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

Darbhane

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Osmanli Devleti’nde para basan dâire, madenî para basilan yer. Darbhânenin târihi eskilere dayanmaktadir. Osmanli Devleti’ nde ilk para Osman Bey zamaninda basildigi biliniyorsa da nerede basildigi bilinmiyor. Bilinen ilk Osmanli darbhânesi, Orhan Bey zamanindaki paralarin basildigi Bursa darbhânesidir. Sonralari, Selçuklular döneminde oldugu gibi Osmanli Türkleri de, bir çok yerlerde özellikle altin, gümüs ve bakir mâdenlerinin bulundugu civarlarda darbhâneler kurdular. 1453 yilinda istanbul’un fethi ile birlikte Fâtih Sultan Mehmed Han, para ve pul için ayri ayri darbhâneler kurdurdu. Pul basilan yere pul darbhânesi denirdi.
devamı »

Bu yazı toplamda 2724, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share

Osmanlı’da Para (Akçe)

Yazar jawscod2 | 20.03.2008 | Kategori Tarih

Osmanli Devletinin ilk zamanlarindan itbaren bastirilan ve kullanilan gümüs para birimi. Ilk sikkede gümüsten imal edildigi için Ak (beyaz, temiz, parlak) para manasinda akçe denilmistir. Ayrica Ak kelimesi müsbet yönde bir manaya sahiptir. ‘Alni ak’ gibi. Nitekim renginden dolayi altina kizil ve sari denildigi bilinmektedir. ‘Ak akçe kara gün içindir’ atasözü de bu paranin beyaz gümüsten imal edildigini ifade ettigi gibi, geçerliligini de belirtmektedir. Ilk zamanlar gümüs para manasinda kullanilan akçe on besinci yüzyildan sonra umûmî mânâda Osmanli parasi karsiligi olarak kullanilmistir. Osmanli para birimi olan Akçe-i Osman! adiyla kullanildigi gibi, pâdisâhlarin zamanlarina göre degisik isimler almistir. Bu para Osmanlilara mahsus olup, Selçuklu ve diger islâm devletlerinin paralariyla ilgisi yoktur, ilk akçe, doksan ayar gümüsten olup, alti kirat 1,154 gram agirliginda idi. Zamanla ayari düsük ve degisik agirlikta akçeler de basilmistir. Umûmî olarak bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah” ibaresiyle bu ibarenin dört tarafinda Peygamber efendimizin dört halîfesinin ismi, diger yüzünde de parayi bastiran pâdisâhin ismi, basilis yeri, târihi ve Osmanlilarin mensûb olduklari Kayi boyunun damgasi bulunurdu. Onbesinci asirdan itibaren para mânâsinda kullanilan akçeye; Lala Yürgûç akçesi, avariz akçesi, geçer akçe, kalp akçe gibi çesitli adlar verilmistir. Ayrica deger düsüsü neticesinde; zilyûf akçe, kirpik akçe, kizil akçe, çil akçe adlarini da almistir. Çürük akçe deyimi ile kullanilan para ise bakir sikkeyi ifâde etmektedir.
devamı »

Bu yazı toplamda 3886, bugün ise 0 kez görüntülenmiş

Share